89 Yıl Sonra Sarıkamış Dramı

Geçen haftasonu, Türk Harp tarihinin en üzücü olaylarından birinin, Sarıkamış Dramı’nın 89. yılını anmak için Türkiye’nin dört bir yanından 19 AKUT üyesi, Bingöl’de geçtiğimiz kış 17 insanın hayatını kurtarmamıza vesile olan kar motosikletimizle birlikte bölgeye geldi ve etkinliğe katılan diğer Sivil Toplum Örgütleri ve 250 Mehmetçik ile birlikte Soğanlı dağlarını aşarak Sarıkamış’a girdi.

5 hafta kadar önce, babası Sarıkamış Dramı’nın yaşandığı köylerden Bardız’lı (Gaziler) olan Prof. Dr. Bingür Sönmez ile birlikte, yaklaşık 10 aydır aklımızda bulunan bu projenin ön araştırmasını yapmak üzere Erzurum Kalkınma Vakfı başkanı Sayın Necati Bölükbaşı ile buluşmak üzere Sarıkamış’a gelmiştik. Alay Komutanımızın önceden harita üzerinde yaptığı çok iyi etüd çalışmasını temel alarak, kışın gerçekleştireceğimiz yütüyüşün planlarını değerlendirdik.

Türk Silahlı Kuvvetleri, iyi veya kötü yaşanan hiçbir şeyi aklından çıkarmayan hafızası ile, bu acı olayı ve şehitlerimizi her yıl iki kez anıyor, ayrıca yaşanan o süreçten çıkarılan dersleri Akademilerde genç subaylara aktarıyordu. Bizim çıkış noktamız ise AKUT’un dünya görüşü ile ilişkiliydi. Bize göre vatan ve millet kavramları kutsaldır, bu kutsal değerler için taş üstüne bir taş koyan herkesin emeği de öyle. Bu noktadan çıkışla hiçbir şahsi menfaat gözetmeden milli ve manevi değerleri yüceltmek, vatan topraklarını müdafaa etmek, milletin şeref ve namusunu korumak için düşmanla savaşan ve savaş sırasında hayatını kaybederek şehitlik mertebesine yükselen veya düşmanla çarpışıp geri dönerek gazilik ünvanını alan Mehmetçiklere her Türk gibi, her zaman derin bir saygı ve şükran duyduk. Bugünkü güvenli hayatımızın bedelini onların ödediğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadık.

Tarih boyunca Türkler, 3 kıtada savaşmış, pek çok başarılar kazanmış, kahramanlıklarıyla destanlara, şiirlere, türkülere, ağıtlara konu olmuş, dostlarına güven düşmanlarına korku salmış ve her ikisinin de saygısını kazanmıştır. Tarihin kayıt ettiği binyıllar boyunca başat bir kültür olan Türkler çok geniş bir coğrafyada sayısız şehitler vermiş ve şehitlerine her zaman büyük saygı duymuş ve önem vermiştir. Bunun örneklerini Çanakkale Şehitliğinde, Mehmetçik Abidesinde, Sakarya Şehitliğinde, Dumlupınar Şehitliğinde ve Türkiye’nin ve dünyanın dört bir tarafına yayılmış yüzlerce Şehitliğimizde ve Anıtlarımızda görmek mümkündür. Anadolu sınırdan sınıra bir şehitliktir. Vatan için seve seve kanlarını döken, canlarını veren yurttaşlarımız, Türk Ulusu’nun vicdanında ve gönlünde kutsal varlıklar olarak yaşamaktadırlar. Bize düşen görev, bu şehitlikleri ziyaret etmek ve şehitlerimizi layık oldukları şekilde anarak ruhlarını rahatlatmaktır.

“Her Türk genci çok iyi bilmelidir ki, bu Millet övünmek için yaratılmış, tarihini övünçlerle doldurmuş bir millettir. Tarihimizi övünç sayfalarıyla dolduran ecdadımız bu vatan topraklarını, teriyle, kanıyla, etiyle, kemiğiyle, canıyla karış karış yoğurarak bizlere vatan etmiştir.”

Tarihteki onurlu yerlerinde, bizlerden sadece bir dua, bir anma, bir rahmet, bir şefkat bekleyen, üç kıtaya yayılmış yüzlerce Türk Şehitliğinde yatan sayısız Mehmetçik için, büyük Atatürk’ün söylediği bu sözden kendimize görev çıkarttık ve yaklaşık 10 ay boyunca dernekteki arkadaşlarımla, önümüzdeki yıl 90. yılının yaşanacağı bu acı olay ve o kahraman Mehmetçikler için neler yapabileceğimizi düşündük. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her yıl düzenlediği anma etkinliklerine katılmak ve ağır kış şartlarında onbinlerce evladımızı yutan bu dağları aşmak istediğimizi söyledik. Erzurum Kalkınma Vakfı’nın koordinatörlüğünde, Kars Ardahan Iğdır Vakfı’nın maddi desteği ve Karayolları ile Köy Hizmetlerinin büyük özveriyle açık tuttuğu dağ yolları sayesinde, İstanbul Sarıkamışlılar Derneği’nin, Sivil Savunma’nın ve bölgedeki dağcıların da katılımıyla tek kelimeyle tam hayal ettiğimiz gibi bir anma etkinliği yaşadık.

Bugün, Sarıkamış Dramı’nın yaşandığı bölgelerde 10’dan fazla yerde şehitlerimiz için anıtlar dikilmiş durumdadır. Bunlara ilave olarak bölgede yapılması düşünülen 4 hakim tepeye TABYA TEPE (2540 m.) CIRCIR TEPE (2521 m.) BÜYÜK KUMRU TEPE (2847 m.) ve ÇEMBER TEPE’ye (2805 m.) 4 büyük anıt ve ALLAHU EKBER TEPE’ye de (3120 m.) daha büyük bir anıtın dikilmesi ve bu dört tepenin ortasında kalan platoya da, şehitlerimize yakışır bir anma alanı hazırlanması gerçekleştirildikten sonra, o kahramanlara borcumuzu bir nebze olsun yerine getirmiş olacağız. İnanıyorum ki, önümüzdeki yıl, gelebilenler bedenen, gelemeyenler kalben, Sarıkamış’ta çetin doğa koşullarına kurban verdiğimiz 90.000 Mehmetçik için burada olacak ve o yiğitleri layık oldukları şekilde anacak.

Sarıkamış Dramı, İttihat ve Tekakki’cilerin ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, 1. Dünya Savaşına Osmanlı İmparatorluğunun Almanların yanında katılması konusunda, Mebuslar Meclisi’ne bile danışmadan, 22 Temmuz 1914’te imzaladığı gizli ittifak anlaşması sonucunda yaşadığımız pek çok trajediden biridir. Bu gizli anlaşmaya göre;

1- Almanya – Avusturya ve Sırbistan arasında harbe başlarsa Türkiye tarafsız kalacak.

2- Almanya, Rusya ile harbe girerse Türkiye katılacak.

3- Türkiye saldırıya uğrarsa Almanya yardım edecek.

Sadece Sarıkamış’ta değil, aynı zamanda Çanakkale’de de bize büyük bedeller ödetecek olan bu ibretlik maddeye dikkatinizi çekerim.

4- Türk ordusuna Alman kuvvet heyeti komuta edecek.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde savaşlardan çıkan Osmanlı yorgun, zayıf ve topraklarının bir kısmını kaybetmiş durumdaydı. Modern harp ve silah teçhizatına sahip Avrupa devletleri arasındaki bu savaşa katılmak için koşulları son derece elverişsizdi. Ne ekonomisi, ne sanayi, ne mali gücü, ne de kaynakları, güçlü devletler arasında yaşanacak böyle bir savaşa katılmaya ve sürdürmeye yeterli değildi.

Bütün bu elverişsiz koşullara rağmen, savaşa girildi ve Türk askeri yedi ayrı cephede savaşmak zorunda kaldı. Bunlar; Kafkas Cephesi, İran – Irak Cephesi, Mısır – Filistin – Suriye Cephesi, Galiçya Cephesi, Romanya Cephesi, Makedonya Cephesi ve Mustafa Kemal’in önderliğinde kahraman Türk askerinin mucizeler yarattığı Çanakkale Cephesi.

22 Aralık 1914 – 15 Ocak 1915 tarihleri arasında yaşanan Sarıkamış Harekatı, bu yedi cepheden birinde yaşanan onlarca farklı muharebede aylar – yıllar sürerek, savaşan her tarafa çok ağır bedeller ödeten bir çılgınlıktan, 15 – 16 gün içinde yaşanan ve biten bir kesitti. Bu yenilgiyi diğerlerinden ayıran ve kah üstünü kapattıran, kah diğer kayıplardan daha fazla üzen sebep ise, her zaman övündüğümüz, gurur duyduğumuz, göz bebeğimiz kahraman ve fedakar askerimizin, dedelerimizin düşmana değil ama soğuğa ve açlığa yenilmiş olmasıdır. Osmanlı’nın gurur kaynağı deneyimli 3. Ordu’su, mevcudunun % 90’ını, karlı – buzlu dağlarda neredeyse mermi bile sıkamadan kaybettiği halde, metanet, sabır, cesaret ve disiplinini kuşatma harekatının sonuna kadar korumuş, savaşma azmini kaybetmeden tükenişine dimdik ilerlemişti ve şereften başka herşey kaybedilmişti.

24 Aralık 1914’te, Rus Kurmay Başkanı Pietroroviç, düşmanının acı sonunu o günlerde şöyle dile getirmişti;

“Allahuekber Dağları’ndaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı.”

Allah hiçbir millete, askerine köpeğinden daha az değer veren bir komutan nasip etmesin.

www.nasuhmahruki.com
[email protected]