Ahmet Refik Altınay’ın Sokollu Kitabının Özeti
Genel
Yazar hakkında bilgiler
Ahmet Refik Altınay, 1880 yılında İstanbul’da doğdu. 1898’de Harbiye Mektebi’nden mülazim-i sani (asteğmen) olarak çıktı. 1908’de aynı okulda tarih öğretmeni oldu.
1909’da Mecmua-i Askeri’nin yöneticiliğini üstlendi ve Tarih- i Osmani Encümeni’ne üye seçildi. Balkan Savaşı boyunca askeri sansür müfettişliği yaptıktan sonra emekliye ayrıldı. Kısa bir süre sonra yüzbaşı rütbesiyle yeniden orduya alındı. Harp Mecmuası’nda yazıları çıkarken bir yandan da Hazine-i Evrak denen devlet arşivinde çalıştı. 1918’de yüzbaşı rütbesiyle ikinci kez emekliye ayrıldı. Darülfünun’a tarih müderrisi oldu.
1925’te Abdurahman Şeref Bey ölünce Türk Tarih Encümeni başkanlığına seçildi. 1932’de1. Türk Tarih Kongresi’ne katıldı. 1933 Darülfünuntasfiyesi ve İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu sırasında kadro dışı bırakıldı. Bundan çok etkilendi ve Büyükada’daki evine çekildi.Ölümüne değin resmi bir görev almayarak çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Uzun bir hastalıktan sonra 10 ekim 1937’de Haydarpaşa Hastanesi’nde öldü. Büyükada Tepeköyü Mezarlığı’na gömüldü.
Altınay, Türkiye’de popüler tarihçiliğin kurucusu ve en başarılı kalemi sayılır.
Yazdığı bine yakın makale ve yüze yakın kitapta bilgi ve belgeleri gerektiğinde öyküleştirerek anlattığından “tarihi sevdiren adam” olarak tanınmıştır.
Kitap hakkında genel bilgiler
Sokollu’nun ilk baskısı Orhaniye Matbaası’nda (İstanbul) “Geçmiş Asırlarda Türk Hayatı” (dizinin son kitapları bu adla yayımlanmıştır) dizisinden 1924 yılında yapılmıştır.
“Tarihe Yolculuk” dizisinin üçüncü kitabı olan Sokollu’nun transkripsiyonu “Tarih Vakfı Osmanlıca Seminerleri” sırasında ortaya çıktı. Osmanlıca Seminerleri Tarih Vakfı’nda Ocak 1999’dan beri sürmekte. İki yıl içinde 200’ü aşkın tarih meraklısı üç aylık bir sürede, basılı Osmanlıca metinleri okumayı öğrendiler. Öğrenciler değişik yaş, meslek gruplarından oluşuyordu. Bunlar arasından bir grup Sokollu’yu kendi aralarında paylaştılar. Kimi kitabın bir sayfasını, kimi beş sayfasını, kimi de elli sayfasını yeni yazıya aktardı. Bütün bunlar bir araya toplanıp düzenlendi ve tümü gözden geçirildi.
Sonunda bir grup çalışmasının ürünü olan transkripsiyonun sadeleştirilmesini İbrahim Delioğlu üstlendi. Sadeleştirmede dile mümkün olduğu kadar az müdahale edildi. Cümle yapısı ve Ahmet Refik’in yaratmak istediği hava korunmaya çalışıldı. Rahat okumayı sağlayacak ölçüde değişiklik yapıldı. Kelimelerin yazılışında günümüz imlasına uyuldu. Metin içinde sadeleştirilmeden bırakılan bazı deyişlerin karşılığı köşeli parantez içinde verildi. Yabancı isimlerin yazılışında orijinal yazılışlarına uyuldu. Ayrıca metindeki hicri tarihlerin tümü miladi tarihe çevrilerek köşeli parantez içinde gösterildi.
Sokollu kitabı beş bölüm olarak yazılmıştır. Bunlar;
I. SOKOLLU’NUN GENÇLİĞİ
II. İKİNCİ SELİM, SOKOLLU’NUN MÜSTAKİL SADRAZAMLIĞI
III. SOKOLLU VE TÜRK SİYASETİ
IV. ÜÇÜNCÜ MURAD VE SOKOLLU
V. SOKOLLU’NUN SON SENELERİ
İşlenen Temalar
I. SOKOLLU’NUN GENÇLİĞİ
1. KÖKENİ, EDİRNE’YE GELİŞİ, İLK MEMURİYETLERİ
Kanuni Sultan Süleyman’ın yayabaşısı Yeşilce Mehmed Bey, Bosna sancağına bağlı Vişgrad kazasında ufak bir kasaba olan Sokol’a, geleneklere uygun olarak Saray-ı Hassa ve Yeniçeri olmak için çocuk devşirmek üzere gelmişti. Yaşları 15 ile 20 arasında seçilen bu çocuklar ailenin en iyi yetişmiş, en akıllı, en dinç olanlarından seçilirdi ve çocuğun tam bir künyesi kayıt edilerek alınırdı. Varlıklı ve tanınmış Sokoloviç ailesinin 1505 doğumlu en küçük çocuğu, diğer 40 çocukla birlikte padişah sarayına alınır.
2. KAPTAN PAŞALIĞI, SADRAZAMLIĞI, RUMELİ BEYLERBEYLİĞİ
Sokollu az zamanda silahdarlıktan çeşnigirbaşı ve kapıcılar kethüdası oldu. Enderun-ı hümayunda kıdemiyle, liyakatıyle sivrildi. Daha gençliğinde padişah seferlerinin tümünde bulundu. Kaptanpaşalığı zamanında tersaneyi layıkıya idare etti. Saray entrikalarının bütün inceliklerine vakıf oldu. Sokollu’nun üçüncü vezirlik dönemi, Türklüğün en parlak devriydi. Türk donanması Akdeniz’e hakimdi. Birinci Fransuva, Türk’ün yardımıyla hapisten kurtuluyordu. Rönesans devri, fikir ve sanatla meşgul olduğu halde bile, şiddetinden ve heybetinden korkulacak bir kuvvet tanıyordu: Türk gücü! Avrupa’nın en ünlü hükümdarları Türklere kapılanmakla iftihar ediyordu. Karada ve denizde zaferden başka bir şey işitilmiyordu. İstanbul adeta bütün dünyanın güç merkeziydi. Sokollu bu devrin bütün mutluluklaını gördü ve zekası ve çalışkanlığı ile devrin parlak simaları arasında sivrildi.
3. SOKOLLU VE ŞEHZADE SELİM
Kanuni devrinin bu dönemi çok üzücüydü. Hürrem Sultan’ın hile ve cinayet devirleriydi. Sultan Süleyman ihtiyarlamış, zayıflamıştı, yetişmiş şehzadelerini bile Hürrem Sultan’ın oyunlarına kurban ediyordu. Hürrem Sultan sağlığında, yaşça Sultan Selim’den küçük olduğu için kanuna aykırı olduğu halde oğlu Bayezid’i veliaht yapmıştı. İki kardeş arasında kanlı bir rekabet yaşandı. Saray entrikaları ve lala hileleri bu sorunu iyice büyüttü. Sultan Süleyman, Şehzade Selim tarafını tuttu. Sonunda iki kardeş Konya Ovasında 1559 yılında çarpıştı. Savaşı Sultan Bayezid kaybetti ve Amasya’ya kaçtı. Uzun ve sıkı bir takipten sonra İran’da evlatlarıyla birlikte şehit edildi.
4. SADARETİ, ZİGETVAR SEFERİ, İKİNCİ SELİM’İN TAHTA ÇIKIŞI
Sokollu’nun sadrazamlığı, Türklerin güç ve görkem devriydi. Fransa, Nemçe, Leh ve Moskof elçileri en etkili yardımı İstanbul’dan umarlar, en büyük felaketleri de yine istanbul’dan beklerlerdi. Sokollu’nun sadaretinde, Fatih ve Birinci Sultan Süleyman zamanında tesis edilen kanunlar muntazaman işlerdi. Anadolu ve Rumeli’den hiç kimse gelip İstanbul’a yerleşemezdi, içki yasaktı. Ahlak düzeni ve belediye işleri gayet iyi işlerdi. İstanbul’un ekmeğine, etine, suyuna varıncaya kadar hükümet dikkat eder, halkı mutlu ve refah içinde yaşatmaya çalışırdı.
O sene Macar Kralı vergisini göndermekte gecikti ve Göle, Temeşvar ve Zigetvar kalelerinin tahkim edildiği haberi gelir. Bunun üzerine sefer kararı alındı. Zigetvar kuşatması her iki tarafın da kahramanca çarpışmasına sahne oldu. Kalenin düşüşünün ardından seferin 22. gününde Sultan Süleyman’ın rahatsızlığı ilerlr ve vefat eder. Bunun üzerine sefer yarım kalır ve İkinci Selim yetişerek tahta çıkar. Ancak Sultan Selim’in etrafındakiler Sokollu’yu, Kanuni’ye hizmet edenler de Sultan Selim’le beraber gelenlerle anlaşamıyordu. Yeniçerilerin culus bahşişinin dağıtılamaması da büyük sorun olur ancak sonunda bir anlaşmaya varılır.
II. İKİNCİ SELİM, SOKOLLU’NUN MÜSTAKİL SADRAZAMLIĞI
1. SOKOLLU ZAMANINDA VİLAYETLER, REAYA
Sokollu’nun sadaretinde Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları gayet genişti. Eyaletlerin başlıcaları, Rumeli, Bosna, Temeşvar, Budin, Anadolu, Karman, Cezayir, Kıbrıs, Erzurum, Şam, Trablusşam, Halep, Rakka, Kars, Trabzon, Musul, Dıyarbekir, Van, Bağdat, Basra, Mısır, Yemen, Habeş, Trablusgarp, Tunus ve Cezayir’di. Her eyalet büyüklüğüne göre çeşitli liva ve sancaklara ayrılmıştı. Bu eyaletlerden başka, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı hükümetler de vardı: Hicaz şerifliği, Kırım hanlığı, Eflak ve Boğdan emaretleri, Rakuze cumhuriyeti, Erdel krallığı.
Devletin gelirleri öşürden ibaretti. Öşür gelirleri, has, zeamet, timar, vakıf ve yurtluk ve ocaklıklara tahsis olunurdu. Reaya hukukuna son derece itina edilirdi. Kanunnamelerde reaya hukukuna dair maddeler vardı. Bu hukuk, çiftlik, tapu, tarla, veraset gibi maddelere ilişkindi. Özellikle reayanın toprakla ilişkisine dikkat edilirdi. Bir eyaletten diğer bir eyalete göçmek yasak olduğu gibi, beş yıldan az bir süre bir beldede oturan reaya da o belde sakinlerinden sayılmazdı.
2.PAYİTAHT HAYATI, TOPKAPI SARAYI
Sokollu’nun sadareti zamanında İstanbul oldukça bayındır haldeydi. Oysa Bizans Türklerin eline geçtiği zaman haraptı. İki asırdan beri feci surette devam edenBizans saltanatının can çekişmesi şehirde inşaat ve imar namına her türlü girişimi sonuçsuz bırakmıştı. Özellikle Latinler İstanbul’u aldıkları zaman kiliselere varıncaya kadar tahrip etmekten geri durmamışlardı. İstanbul’un birinci kurucusu Konstantin idi, ikinci kurucusu Fatih Sultan Mehmed oldu. Fatih yalnızca şehrin nüfusunu arttırmakla kalmadı, tahkim edilmesi ve güzelleştirilmesi için de, özellikle Topkapı sarayında önemli binalar yaptırdı.
İstanbul’un lalesi ve leylakalrı gayet ünlüydü. Hatta Almanya’ya ilk defa olarak lael ve leylak bu devirde gitti. İstanbul civarındaki bahçeler mimarlar tarafından düzenlenirdi. Ahalinin gezmelerine mahsus ayrı ayrı mesire yerleri vardı. Halk yazın mesirede eğlendikleri gibi, İstanbul’da da çoğunlukla kahvehanelerde toplanırlardı. Kahvelerden başka, meyhaneler de çoktu. İçki yasak olmakla beraber, satılması hakkında kanunnamelere önemli maddeler konulmuş ve şarabın ne suretle satılacağı tayin edilmişti.
3.DİVAN-I HÜMAYUN, İDARE USULÜ
Sokollu’nun sadareti, divan-ı hümayunun en parlak ve en muhteşem zamanıdır. Divan-ı hümayun, kubbe altında toplanırdı. Divan-ı hümayun erkanı, vezir-i azam ve kubbe vezirleri ile, kaptan-ı derya, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, nişancı, yeniçeri ağası, defterdarlar, reisü’l küttab ve İstanbul kadısından ibaretti. Divan haftada dört gün toplanırdı.
Sokollu’nun sadrazamlığında idare usulü gelişmişti. Kendisinin servet düşkünlüğü yoktu, rüşvet almazdı. Saray entrikaları onun zamanında hüküm süremedi. Sarayla doğrudan ilişkisi vardı, zevcesi İsmihan Sultan, padişahın kızıydı. Sokollu’yu düşürebilecek hiçbir kuvvet yoktu. Esasen sarayı, memleketi, herşeyi altüst eden iki kuvvet vardı; kadın ve para.
Sokollu devletin iç kuvvetini zeka ve tedbiri ile temin ettiği gibi, dış gücünü de usta serdarlar, yüksek mücahitler, gazi serhat beyleri, cesur derya kaptanları, fedakar reisler vasıtasıyla sağlamlaştırdı. Ordu ile donanma, sokollu’nun elinde iki önemli kuvveti teşkil ederdi.
4.MEDRESE VE ENDERUN
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’da ilk medreseyi tesis ettiği zaman Ali Kuşçu ve Molla Hüsrev gibi zatların bilgi ve düşüncelerinden yararlanmış ve tahsil ve terbiye için önemli esaslar koymayı başarmıştı. Okunan dersler; sarf, nahiv, mantık, kelam, heyet, hendese, meani, bedii ve beyan’dan ibaretti. Bu dersleri tahsil eden danişmend olurdu. Medreselerin derecesi şöyle idi; Haşiye-i tecrit, Miftah, Kırklı Hariç, Ellili Dahil, Altmışlık Sahn-ı Seman.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında medreseler bir kat daha islah edildi. Süleymaniye Camii inşa edildiği zaman, bir Tıp Medresesi, bir de Darüşşifa yapıldı. Müderrisler ders okuttukları medreselerin ünvanını alırdı. Müderrislik payesini alanların, fiilen mensup oldukları medreselerde ders okutmaları şarttı. Medrese tahsili ilmiye sınıfının tekmili için ne denli önemliyse, Enderun tahsili de, bilhassa siyasi adamların yetişmesi bakımından, o öneme sahipti. Buralar Türklerin irfan ocakları idi, en büyük mimarlar, üstatlar, bu mekteplerde Türk irfanı ile yetiştirilirlerdi.
5.MALİYE, BELEDİYE, TİCARET, SANATLAR
Sokollu’nun sadareti zamanında maliyenin durumu henüz bozulmaya başlamamıştı. Yalnız son senelerine doğru masraflar gelirleri geçmişti. İstanbul’un belediye işleri çok düzenliydi. Hükümet surları korumaya ve kaldırımların tamirine önem verirdi. Surların üzerine ve civarına ev yaptırmak yasaktı. Yangınlara mneydan vermemek için tedbirler alınmıştı. Hayvanları koruma meselesine de önem verilirdi. Yerel sanatlardan en çok kumaş imaline önem verilirdi. Tüccarın hukukuna riayet edilirdi.
III. SOKOLLU VE TÜRK SİYASETİ
1.İRAN VE ASYA HÜKÜMETLERİ
Kanuni’nin Nahçıvan seferinden sonra İran ile ilişkiler yolunda idi. Yapışlan sefer bir anlaşma ile neticelenmişti ki, bu anlaşma İran ile yapılan ilk anlaşma idi (1553). Sokollu, İran ile daima iyi geçinmek taraftarıydı. Müslümanlık nüfuzunu Asya’da kuvvetlendimek başlıca emellerindendi. İkinci Selim’in ilk yıllarında, Sokollu hep Asya meselesi ile meşgul oldu. Uzak İslam memleketleriyle ilişkiler kurmaya gayret etti. Süveyş’i açmak, Hazar denizi ile Karadeniz’i birleştirmek Sokollu’nun iki hayaliydi.
2.VENEDİK VE İSPANYA
Sokollu sadareti zamanında en çok Venedik, İspanya ve Papa ile uğraştı. O dönemde iyice güçlenen ve sarayın mali kaynakalrını kontrolüne alan Yahudi tüccar Yasef Nasi ile çekişmesi sürüyordu. Sokollu Kıbrıs’ı kendi kontrolüne alacak olan Yasef Nasi yüzünden Kıbrıs seferini istemiyordu. Ancak Kıbrıs seferi yapıldı ve zorlu bir uğraş sonunda Kıbrıs alındı. Bu günlerde Hristiyanların Müslümanlara karşı başlattığı 13. haçlı ittifakı olan Papa, İspanyol Kralı ve Venedik Cumhuriyeti ittifakı kuruldu. Nihayet üç devletin donanması Messina’da buluştu. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti İnebahtı yenilgisini yaşadı. Sokollu kimsenin ihtimal vermediği bir hızla Donanmayı yeniden inşa ettirdi ve intikam için hazırladı. Sonraki çarpışmalarda kesin sonuç alınamadı ama Sokollu bu süreci başarıyla tamamladı. Dönemin en kuvvetli devletleri Türklere karşı ittifak ettiler ve Akdeniz’de Türkleri yenilgiye uğrattılar ama Sokollu’nun azmi ve metaneti bu yenilginin gediklerini çabucak kapattı.
3.LEHİSTAN, PRUSYA, FRANSA
Sokollu’nun sadrazamlığı zamanında sınırlarımızın kuzeyinde en mühim devletler Moskof Krallığı ile Viyana Krallığı idi. Türk nufüzüna tabi Lehistan, Moskofların Türk toprağına tecavüz etmemeleri için arada bir engel teşkil ediyordu. Moskoflar Lehistan’ı kendi topraklarına katmak istiyordu. Avusturya İmparatoru ve Moskof çarının emeli Türkleri Rumeli’den çıkarmaktı.
4.AVUSTURYA, İKİNCİ SELİM’İN SON GÜNLERİ
Sokollu, Avusturya ile barış içinde yaşamak isterdi. İkinci Selim’in cülusunda Avusturya ile barış henüz imzalanamamıştı. Zigetvar’ın fethi esnasında kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü, cenazenin İstanbul’a nakli, yeni cülus meşguliyetleri, İstanbul’da çıkan kargaşalar barışı da, herşeyi de unutturmuştu. Serhadlerde hala savaş devam ediyordu. Avusturya ile müzakereler üç ay sürdü ve sonunda yapıldı. Bu sıralarda İkinci Selim’in durumu kötüledi ve ölümüne sebebiyet verdi.
IV. ÜÇÜNCÜ MURAD VE SOKOLLU
1. CULUS MESELESİ, SARAY HAYATI
Şehzade Murad Manisa’dan acele ile gelerek sarayda tahta oturur ve ilk iş olarak o gece beş kardeşini boğdurur. Matemin ardından Üçüncü Murad sarayda, kadınların, vezirleri ve ağaların hileleri ve tezvirleri arasında lakayt bir hayat sürmeye başlar. Sarayda musevi nüfuzu hala geçerlidir. Üçüncü Murad iki nüfuz ortasında idi; Sarayda kadınlar ve dışarıda sarayı elde etmeye çalışan ulema ve hocalar. Sokollu bu hilelere karışmıyor, sükun ve itidali ile devlet işlerini yönetiyordu. Üçüncü Murad dostunu düşmanından ayıracak kuvvete sahip değildi. Bu durumda Sokollu’ya bile düşmanlık beslemişti. Esasen kendisinin de dünya umurunda değildi. Kadından ve eğlenceden başka düşündüğü hiçbir şey yoktu.
2. SOKOLLU VE İRAN MÜNASEBATI
Sokollu İkinci Selim zamanında takip ettiği İran siyasetine Üçüncü Murad zamanında da devam etti. Avusturya ve İran ile barış içinde yaşamayı seçti. İran’ın yaşadığı iç karışıklık döneminde Sokollu’nun bütün itirazlarına rağmen, Üçüncü Murad seferi başlatır. Buna rağmen Sokollu bu seferin başarılı olması için çok uğraşır ve sonuçta başarılı sonuçlar elde edilir..
3. SOKOLLU’NUN HARİCİ SİYASETİ
Sokollu, Üçüncü Murad’ın zamanında da dış siyasetini değiştirmedi. Venedik’le barış içinde yaşamak, Lehistan’ı Türk nüfuzu altında tutmak, Avusturya ile savaşmamakla beraber, Maksimilyan’ı daima zayıf ve Babıali’ye bağlı bir vaziyette bulundurmak, divanın şeref ve haysiyetini korumak, Afrika’nın kuzey sahillerini Türk nüfuzuna tabi kılmak Sokollu’nun değişmez ilkelerindendi. Sokollu, İspanya ve İngiltere ile barış ve dostluk anlaşması yaptı.
V. SOKOLLU’NUN SON SENELERİ
Sokollu’nun son senelerinde dışarıda gücü yükselmişti. İngiltere kraliçesi Elizabet sürekli olarak Türkiye ile dostluğunu arttırmaya çalışıyordu. İran seferi, neticede büyük bir faydaya yol açmamakla beraber, parlak zaferlerle sürüyordu. Memlekette dahili hiçbir karışıklık yoktu. Sokollu’nun metin ve uzak görüşlü idaresi her şeyi yoluna koymuştu. Sokollu hemen hemen bütün milletin teveccühünü kazanmıştı. Yeniçeri isyanlarının artık arkası kesilmişti.
Sokollu Devlete 60 sene hizmet etmiş, azil ve sürgün gibi hiçbir sıkıntıya uğramamıştı. Ona düşman olanlar, Türk Devletine ettiği hizmetleri çekemeyenler ve Osmanoğulları’ndan intikam almak isteyenlerdi. Sokollu ileri yaşında, Boşnak bir suikastçı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. İffet ve sadakatinden bir an bile ayrılmayan, Türk gücünü yıllarca hakim kılan vezir-i azamın gördüğü son mükafat, sinesine saplanan kanlı bir hançerden ibaret oldu.
Sonuç ve Değerlendirme
Ahmet Refik Altınay, beş bölüm halinde hazırladığı “Sokollu” adlı kitabında, dönemin Osmanlı İmparatorluğu’nun iç, dış siyasetini, dirlik ve düzenini, yaptığı savaş ve anlaşmaları ve zamanının en büyük gücü olan bu büyük Devletin neredeyse bütün yapısını anlattığı bu eseri, bu onurlu sürecin baş mimarı olan Sokollu Mehmed Paşa’nın hayatı ile anlatmıştır. Türk tarihinin bu en parlak dönemlerinden biri olan yarım yüzyılı aşkın sürece ayna tutan bu kıymetli
ve özgün eserin günümüz Türkçesine çevrilip çok daha geniş kitlelere sunulmasının, gençlerimizin ataları hakkında doğru bilgiye sahip olmaları ve nereden geldiklerini unutmamaları açısından çok önemli olacağını değerlendirmekteyim.