Alpinizmden Seyir Sporuna

Bundan 15 yıl önce henüz 20 yaşındayken, son derece atılgan ve riske girmeye müsait karakterimle, Bilkent Üniversitesi’nde okurken başladığım dağcılık ve diğer doğa sporlarının kişisel gelişimime ve kariyerime en üst düzey katkıyı sağlayacağının farkında değildim.

Bugün bile her fırsatta dile getirdiğim ve şükranla andığım gibi, o günlerin genç ve her yöne çekilebilecek Nasuh Mahruki’si için en büyük şans, Ankara’da dağcılığı ve mağaracılığı, geleneksel doğa sporları anlayışıyla sürdüren Anadolu Dağcılar Birliği, o günlerin Türkiye Dağcılık Federasyonu, üniversitelerin dağcılık kulüpleri ve Mağara Araştırma Derneği gibi, doğayı ve sporu önce güçlü bir felsefeye, bir ideale ve düşünsel bir platforma yerleştiren, yaşça ve deneyim olarak ondan daha ileride, gerçek doğa aşığı, bilinçli sporcuların biraraya geldiği gruplarla tanışmak olmuştu. Bu gruplar doğa ve insan sevgisini temel alan vizyonlarıyla, iç dünyalarındaki kendilerini aşma, kendilerini gerçekleştirme çabalarında bilgiyi ve öğrenmeyi temel alan ve bunun bir dış yansıması olarak seyircisi ve alkışı olmayan dağcılık ve diğer doğa sporlarını bedensel ve ruhsal gelişimleri için, kendi yeteneklerine en uygun bir yöntem olarak kullanan sporculardan oluşuyordu.

O yıllarda en az dağlara tırmanmak ve mağaralara girmek kadar birlikte yapmaktan keyif aldığımız bir diğer etkinlik ise, sohbetlerimizde şiirden, edebiyattan, felsefeden konuşmak, ilginç bulduğumuz özgün düşünceleri birbirimizle paylaşmaktı. 20’li yaşlarda öğrenmeye büyük bir açlık duyduğumuz dönemde varoluşçuluk, anadolu tasavvufu, budizm, etnik müzikler, dinler tarihi, kültürlerin kökenleri hakkında araştırmalar, dünyanın değişik coğrafyaları, Hermann Hesse, Richard Bach, Jack London, Nietzsche, Jack Kerouac, Sartre, Erich Fromm, Albert Camus, Antoine de Saint Exupery, Krişnamurti, Voltaire, Montaigne, Kazancakis, Kavafis, Mevlana, Yunus Emre, Hayyam, Halil Cibran, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Ahmet Telli ve daha pek çok filozof, yazar ve şairin, Gılgamış, Odysseus, Thor Heyerdahl, Amundsen, Hillary gibi eski kahramanlar ve kaşiflerin dünya görüşleri ve burada bıraktıkları hayranlık uyandırıcı izlerdi aslında bizi birbirimize yaklaştıran ve birarada dağlara, doğaya götüren.

Bundan 15 – 20 yıl kadar önce, Türkiye’de dağcılıkla ve doğa sporları ile uğraşan hemen herkes bir ölçüde felsefeyle, şiirle ve edebiyatla da ilgilenirdi. Seyircisi olmayan bu sporu yapanların ortak noktası, düşünsel açlıkları ve kişisel tutkularını besleme yolunun dağlardan ve doğadan geçiyor olmasıydı. 20’li yaşlarım, bugün bile geçerli olan dünya görüşümü şekillendiren müzik dinleme, kitap okuma, olayları ve insanları kişisel olarak değil de birer olgu olarak değerlendirme konusundaki ilk temellerimin atıldığı günlerdir. Ben de diğerleri gibi, en az dağlardan öğrendiğim kadarını, büyük yazar ve şairlerden, filozoflardan öğrendim ve hala da öğrenmeye devam ediyorum.

Seyircisi olmayan, dolayısıyla sporcuyu kendi iç dünyasında büyük bir zenginleşmeye ve büyümeye götüren dağcılık – (mountaineering veya alpinizm), bugün için dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda hızla gelişen spor tırmanıcılığı – ( sport climbing) ile birlikte anılır olmuştur. Burada ince bir ayırım yapmak gerektiğini vurgulamak istiyorum. Doğal kayada veya kapalı salonda yapılan ve ara emniyet noktaları ve ip hatları ile desteklenerek, neredeyse 100% güvenli halde gerçekleştirilen spor tırmanışı geleneksel dağcılıktan özü itibarıyla aslında önemli farklılıklara sahiptir.

Bu ayırımı yaparken elbette ki birinin diğerine üstünlüğünden değil de sadece olgusal olarak ve koşulları itibarıyla, çoğu zaman yanlış olarak aynı isimle yani “dağcılık” olarak anılmakla birlikte, her iki disiplinin kendine özgü olarak sporcunun kişiliğinde önemli etkiler ve değişimler – gelişimler yarattığını vurgulamak istiyorum. Bugün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pek çok gencin dağcılık yerine spor tırmanışını seçmesinin sebeplerini alt alta yazmaya başlarsak, sorumuzun cevabı doğal olarak ortaya çıkacaktır. Spor tırmanışı, görsel ve estetik zenginliği ve içinde barındırdığı büyük rekabet, güç ve sürat unsurları sebebiyle büyük bir izleyici kitlesine sahiptir. Doğal veya yapay kayaların üzerinde, kolsuz t-shirt’leri ve tight pantolonları ile atletik vücutlarının bütün kaslarının rengarenk kıyafetler, malzemeler ve iplerle süslenerek sergilendiği bu görsel şölen her yaştan insanın ilgisini çekebilecek dinamizme fazlasıyla sahiptir. Aynı karizmatik görüntü elbette ki dağcılarda da vardır, sadece bunun insanlarla paylaşılma fırsatları çok daha sınırlıdır ve en önemlisi eşzamanlı değildir.

Kalabalık gruplar halinde bir şenlik havasında yarışmalar ve etkinlikler düzenlemek spor tırmanıcılığının dışa dönük ruhuna son derece uygun bir oluşum. İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Niğde’de gerek doğal kayada gerek yapay duvarlarda pek çok kez düzenlenen yarışma veya festivallerin sonuncusu geçtiğimiz hafta Antalya Geyikbayırı’nda yaklaşık 200 tırmanıcının katılımıyla çok keyifli geçen bir spor tırmanışı haftası olarak yapıldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen son derece başarılı spor tırmanıcıları yeteneklerini sergilediler ve farklı zorluklarda yüzlerce rota tırmandılar. Sadece bu şenlik bile, Türkiye’de de artık neredeyse dünya ölçeğinde bile çok ciddi seviyelerde kaya tırmanıcılarının olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir. Her fırsatta vurguladığım gibi, Türkiye’nin genç nüfusu uygun fırsatlar yaratıldığı taktirde büyük başarılara imza atabilecek kapasiteye fazlasıyla sahiptir. Spor tırmanıcılığının ülkemizde son 7-8 yılda katettiği mesafe neresinden bakılırsa bakılsın hayranlık uyandırıcıdır.

Bunun kişisel kanaatim olarak en önemli sebebi, hem sporu yapanın hem de izleyenin arzu ettiği tatmin duygusunu anında yaşamasıdır. Beğenmek, beğenilmek, rekabet etmek, yarışmak, alkışlanmak, ödüllendirilmek gibi olguların eşzamanlı olması, pek çok genç için doğal olarak önemli bir çekicilik ve tercih sebebidir. Ancak bu eşzamanlı ve dışa dönük tatminin, spor tırmanıcılığının kazandırdığı bütün bedensel güç gelişimi, ruhsal keskinlik ve süratli düşünme, sportif rekabet, sportif erdem becerilerinin yanısıra, dağcılıktan önemli farkını da oluşturan ve eksik kalmaya mahküm noktasının, işte bu içe dönük büyüme tutkusu eksikliği olduğunu kabul etmek gerekir diye düşünüyorum.

İçe dönük ve dışa dönük tatmin arayışının yanısıra bir de, yapılan sporda gerçekleşme olasılığı bulunan risk faktörü ve bu riskin bedelinde de her iki disiplinde önemli farklar vardır. Dağcı için düşmek neredeyse ölmekle eş anlamlı olduğu için, dağcı had safhada düşmekten kaçınır ve bütün stratejisini düşmemek üzerine kurar. Spor tırmancısı için ise durum oldukça farklıdır. Düşmek sınırına kadar antrenman yapmak ve kendini geliştirebilmek için düşmeyi her zaman göze alarak hareket etmek zorundadır. Ancak sürekli bağlı olduğu yukarıdan (top rope) veya aşağıdan gelen (lider tırmanış) emniyet hattı, her durumda onu koruyacak ve düşüşünü güvenli bir şekilde sönümlendirerek, tekrar tırmanışını sürdürmesini sağlayacaktır. Bu tırmanışlarda bazen sabit emniyet noktaları – boltlar, bazen de tırmanıcının yükselirken döşediği sikke, takoz, tri-cam, friend gibi kaya çatlağının yapısında göre kullanılan çok çeşitli durdurucu malzemeler kullanılmaktadır. Son derece zorlu rotalarda hiçbir malzeme kullanılmadan yapılan (free – solo) tırmanışları uç bir deneyim olarak nitelendirdiğim için bu konunun dışında tutuyorum.

Günümüzde her iki disiplinin iç dinamiklerinin birarada kullanıldığı alpin spor tırmanıcılığı ise, bu asil sporun her iki unsurunun da birlikte kullanıldığı ve sporcunun ulaşabileceği hedefleri çok üst düzey noktalara taşımasına imkan veren ve önü çok açık bir disiplin olarak gelişmektedir. Yine de son olarak Türk dağcılığı adına bir endişemden bahsetmek istiyorum. Bütün bu sportif gelişmeye ve UIAA ölçeğinde

artık (10 -) derecelerine kadar ülkemizde tırmanışlar yapılmasına rağmen, yakın gelecekte alpinizmin bu durumdan olumsuz etkileneceğini gözlemlediğimi söylemek istiyorum. Son yıllarda alpin ve alpin spor rotalara giren elit sporcu sayısı, tırmanma derecelerinde görülen büyük gelişme ile kıyaslandığında oldukça yetersiz durumdadır. Benimle aynı kuşak dağcıların son yıllarda açtığı pek çok alpin ve alpin spor tırmanışı rotasının ikinci tekrarı bile, bunu yapabilecek seviyede pek çok genç tırmanıcı olduğu halde yapılmamış durumdadır. Bu durumun uzun vade sonuçlarını hep birlikte izleyeceğiz.

www.nasuhmahruki.com
[email protected]