Anımsama – Hayatı Seçmek

ANIMSAMA

Bazen, her nasılsa, zihnimde yeni bir düşünce oluşur; belki okuduğum yeni bir kitaptan, belki yaşadığım yeni bir tecrübeden ya da hissettiğim değişik bir duygudan etkilendiğim içindir, belki de yalnızca zamanı geldiği için. Yeni düşünce, aslında bir süredir gizli gizli varlığını ve yakında geleceğini hissettiriyordur. Ama henüz belirsizdir.

Birdenbire gelişmekte olan yeni bir düşüncenin farkına varırım. Önce tanımlamaya çalışırım, netleştirmeye, ifade etmeye, söze dökmeye çalışırım. Ancak çoğu kez yapamam. Düşünce henüz hazır değildir.

Çoğu zaman yeni bir düşünce kendini ilk gösterdiğinde netleştirilemez, bulanıktır, üzerinde onu gizleyen pek çok şey olur. Önce onu ayırmak, süzmek, yoğurmak, şekle sokmak gerekir. Bu durumda genellikle düşüncenin üzerine gitmem, – huzurumu kaçırmamak için – sabrederim; zihnimin yeni bir düşünceye gebe olduğunu bilmek bana heyecan verir. Olgunluğa eriştiğinde, zaten kendiliğinden dile geleceğini bildiğim için, onu sabırla beklerim, belki de aylarca…

Bu süre içinde o düşünceyi hemen hemen hiç zorlamam, sanki yokmuş gibi yaşam devam eder ve zihnimin bir köşesinde olgunlaşmasını sürdüren düşünce, çözümleyebileceğim hale geldiğinde kendiliğinden dile gelir; bütün anlamları ve çözümleriyle. Ve doğaya – kendime biraz daha yaklaşırım.

PHAİDON

Platon’un “Phaidon” diyaloğunda, Socrates ruh göçü üzerine konuşur; öbür dünyadan bilgilerle gelen ruhun bu dünyada bir bedene girmesi, bir anlamda çamura batması, edindiği bilgileri unutması demektir. Ancak unutulanı anımsama olasılığı her zaman vardır. Phaidon diyaloğuna göre, bu dünyada bilgiye yöneliş ancak bir anımsama (anamnesis) olabilir. Çamurun yıkanması, küllerin giderilmesi gibi bir şeydir bu, bir diğer deyişle, daha önce elde edilmiş olanın ortaya çıkarılmasıdır.

Buna göre, içe dönüş, kendine bakış bilgi edinmede esastır. Bilgi içimizdedir, onu ortaya çıkarmak gerekir, onun anımsanmasında dünya deneylerinden yararlanmak gerekir. Kalıpları ve yöntemleri ne kadar değişik olursa olsun aslında hepimizin yaptığı bu; bilgi için dünya deneylerini kullanmak. Dışarıdan gelen bilgiler için dünya deneylerinin önemi zaten ilk bakışta anlaşılabiliyor. Ancak kişinin kendi içindeki bilgiyi ortaya çıkartabilmesi ve bir takım çözümlemelere ulaşabilmesi için de, tecrübe etmesi gerekiyor. Her farklı tecrübe, farklı koku, renk, tat, doku, kişide yepyeni, değişik çağrışımlar yaratıyor. Bunu gözlemlemeyi başarabilen kişi ise, bilmek sürecinde tanımadıklarına yada bir diğer deyişle hatırlamadıklarına ulaşıyor.

Kendimden bir örnek vermem gerekirse, dağlara tırmanmak, mağaralara girmek, tepelerden uçmak, denizlere dalmak veya uzak coğrafyalara seyahat etmek, bana tam anlamıyla bir “anımsama” süreci yaşatıyor. İlk kural olarak kendimi insana ait olan herşeye yakın hissediyorum. Bunun içinde elbette ki sevgi, dostluk, coşku, paylaşım, fedakarlık ve tutku gibi insanın yüce değerleri olduğu gibi, kan, ölüm, acı, gözyaşı, yalan, ihanet, keder, hüzün ve benzeri insanın olumsuz yönelimleri de var. Çünkü bunların hepsi ve daha pek çoğu hep insana ait duygular ve eylemler. Kimse kendisini bunların dışında tutamaz, bunlardan soyutlayamaz. Geçmişin ve geleceğin bütün sevinçleri ve fedakarlıkları, aynı şekilde bütün acıları ve yalanları hepsi bizim içimizde mevcut. Çünkü biz, insan denilen bu bütünün bir parçasıyız. Ondan ve onun iyi – kötü hiç bir özelliğinden kendimizi dışlayamayız.

Ancak bu demek değildir ki, her türlü olumlu – olumsuz davranışı yapmamız veya seçmemiz bize haktır. İnsanın en yüce tarafı belki de budur aslında. İçinde hem iyiyi, hem de kötüyü eşdeğerde barındırdığı halde, aklıyla, iradesiyle ve sağduyusuyla istediğini seçebilme gücüne ve özgürlüğüne sahip olması.

HAYATI SEÇMEK

Seçme özgürlüğü, önümüzdeki fırsatlardan kendimize uygun olanını seçme düşüncesi üzerinde çok durduğum ve zaman zaman oturup uzun uzun düşündüğüm bir konudur. Çarşamba günü, Hacettepe Üniversitesi öğrencilerine yaptığım dia gösterisi sonrasındaki söyleşide de, hemen hemen her söyleşide merak edilen sorulardan olan, iyi bir üniversitede, iyi bir eğitim aldığım halde, neden bu kadar riskli bir hayat tarzı kurguladığım sorusunun cevabı orada da pek çok kişi tarafından merak ediliyordu. Bu soruya çok basit olarak hep, “çünkü yaptığım şeyi seviyorum” diye cevap veririm. Seçim konusuna gelince, seçimlerimi her zaman seçmediklerime de bakarak değerlendirmeyi daha uygun buluyorum. Çünkü her seçim, başka şeyleri seçmeyiştir aslında. İnsan bir şeyi seçtiği zaman, onun alternatifi olan herşeyi seçiminin dışında tutuyor demektir. Bence gözden kaçırmamamız gerekenlerden biridir bu. Neyi seçtiğini değil de, neleri seçmediğimizi de görerek, hayatımızı çok daha sağlıklı değerlendirebiliriz. Olaylara yalnızca kendi gözlerimizle değil de, başka noktalardan da bakarak çok boyutlu görmeyi denemenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.

İnsanoğlu duygularıyla, tutkularıyla, inançlarıyla ve yetenekleriyle çok karmaşık bir sistem aslında. Hiçbir sorunun basit bir cevabı yok. Aynı insan, farklı zamanlarda ancak tamamen aynı koşullarda karşılaştığı bir probleme, farklı cevaplar verebilir. Bunun sebebi, insanın kendi içinde de değişken olmasındandır. O gece iyi uyuyamamıştır, sabah kahvaltı yapmamıştır veya trafikte birileriyle atışmıştır veya sadece gününde değildir ve bu yüzden o gün başka bir insanmış gibi davranabilir. Seçimlerimizi, olayların etkisinde kalarak kolaylıkla dalgalanabilecek o anki tesadüfi ruh halimizle yapmaktansa, neleri geride bıraktığımızı da değerlendirerek sağduyumuzla yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her seçim bir fedakarlıktır. İnsan istediğini seçerken, neleri feda ettiğini de düşünmelidir.

Yine kendimden bir örnek verecek olursam; bu güne dek gerçekleştirdiğim riskli dağ tırmanışlarını seçerken, terazinin öbür kefesine de sağlığımı, geleceğimi, hayallerimi, ümitlerimi ve sevdiklerimle paylaşımlarımı koyarım. Terazi öyle yada böyle hep dağın kefesinde daha ağır basar. Çünkü dağın kefesinde, ilk bakışta görünmese de, anımsamak, öğrenmek ve bilmek de vardır ve hiç bir şey bundan daha değerli olamaz. Yine de her birey için değişebilecek bir eşiği olan ne kadar ve nereye kadar zorlamanın doğru olduğu sorusunun cevabı ancak sağduyuyla verilebilir, insanın kendi sağduyusuyla…