1 Kasım Cumartesi Sarnath Saat 06:00’da, Japon rahiplerin davullarla yaptığı sabah pujasının sesleriyle uyandım. Budizm’i benimsemiş her ülkenin, kendine özgü rituel uygulamaları var.
Özde aynı olmakla birlikte, yöntem olarak birbirlerinden oldukça farklı olabiliyorlar. Hafif bir kahvaltıdan sonra, Buddha’nın yakıldıktan sonra kalan kalıntılarından bir kısmının saklandığı, Buddha Tapınağına gittim. Tapınağı, Sri Lankalı Budistler yapmış, içini de bir Japon sanatçının yaptığı, Buddha’nın hayatını anlatan çok hoş resimlerle süslemişler. Tapınağın hemen yanında, Bodh Gaya’daki Bodhi Ağacı gibi, Buddha’nın altında aydınlanmaya ulaştığı ağacın bir dalından yetiştirilen incir ağacı ve altında, Buddha’nın beş brahmine verdiği ilk dersini tasvir eden, büyük, renkli heykeller var.
Tapınağın oldukça bakımlı ve düzenli bahçesinde biraz dolanıp, büyük kafeslerde sakladıkları kuşları seyrettim. Sonra da bir kaç yüz metre yandaki, arkeolojik kazıların yapıldığı yere gittim. Bir zamanlar son derece görkemli olan bu yer, şu anda kalıntı halinde. Ayakta kalan tek yapı ise, Buddha’nın beş arkadaşına ilk dersini verdiği yerde inşa edilen Dhamekh stupa. Burası, Buddha’nın dharmachakra’yı hareketlendirdiği, yani öğretisini yaymaya başladığı yer.
Hemen yakındaki Jain Tapınağı’nı da gezdikten sonra, buradaki kazılarda çıkarılan eserlerin sergilendiği, Arkeoloji müzesine gittim. 1904 yılından bu yana Hindistan tarihinin en önemli, eserlerini barındıran bu müzede bulunan, Aslan Başlığı, Bodhisattva ve ders veren Buddha heykelleri ve Buddha’nın yaşamını anlatan dört panel bunlardan sadece bir kaçı. Bir zamanlar Ashoka’nın sütununun başlığı olan, sırt sırta vermiş dört aslandan oluşan bu başlık, bugün modern Hindistan’ın sembolü olarak kullanılıyor. Ne yazı ki hiç birinin fotoğrafını çekemedim, müzenin içinde fotoğraf çekimine izin verilmiyordu.
Bu arada, Buddha’nın, kendi izleyicilerinin hac ziyareti yapmalarını istediği, dört kutsal yeri bitirmiş oldum. Buddha’nın doğduğu, aydınlanmaya ulaştığı, ilk dersini verdiği ve öldüğü bu dört yer, Budist hacıların en çok gitmek istediği yerler. Bu yolculuğu gerçekten yapmak istiyordum ve bitirdiğim için çok mutluyum. Bu kitabın en başında yazmıştım, Siddhartha Gautama adlı genç prens, arayışının cevabını bulabilmek için babasının sarayını terk ettiğinde, benim şu anda içinde bulunduğum yaştaydı. Bu yolculuğu 29 yaşında yapmanın, benim için bu yüzden de özel bir anlamı var. Yine de ben Budizmden ziyade, Buddha’nın kendisine ilgi duyuyorum ve Budizmi değil, Buddha’yı tanımaya çalışıyorum. 29 yaşında, her şeye sahipken bu olağanüstü kararlılığı gösteren ve yıllarca inanılmaz bir güçle amacına doğru ilerleyen ve sonunda hedefine ulaşan bu genç adamı, düşüncelerini, hayallerini, tutkularını, korkularını öğrenmek istiyorum.
Müzeden sonra tekrar Japon tapınağına geri dönüp, motoru çıkarttım ve kırılan parça ile birlikte Varanasi’ye gittim. Ancak Diwali festivalinden dolayı çoğu yer kapalıydı, kaynakçı bulmakta biraz zorlandım. Gaz kaynağı buldum ama, yeteri kadar sağlam olmayacağı için yaptırmayıp, elektirik kaynağı yapan bir yer aranmaya devam ettim. Bu arada Hindistan’da sürekli bir şeylerin festivali oluyor. Ne zaman bir tamirciye ya da resmi bir yere ihtiyacım olsa, hep bir festivale çarpıyorum. Neyse, derken İngilizce bilen bir adamın yardımıyla, normal şartlarda yüz yıl arasam bulamayacağım, son derece alakasız bir yerlerde bir kaynakçı buldum. Çantaların bağlantı demirlerinde beş tane kırık varmış. Hepsini iyice kaynaklattım ama yine de bu kaynaklarla bu işin olacağını pek zannetmiyorum. Bu işi de hallettikten sonra, adamı aldığım yere geri bırakıp, Varanasi’nin merkezine gittim.
Sevgili motorumu bir polis ekibinin gözü önünde olacak şekilde bir yere park edip, bu kutsal şehrin son derece kalabalık, daracık sokaklarında dolanarak dükkanlara baktım, insanlara baktım. Hindistan o kadar renkli ve hareketli ki, sanki ayrı bir dünya burası ve o kadar büyük bir alan kaplıyor ki dünya üzerinde, görülecek bütün yerlerini gezmek yıllar sürer. Ghat’ların birinden Ganj nehrine inip, nehir kenarındaki insanları seyrettim. Altın tapınağı gezmeyi düşünüyordum ama, Diwali’den dolayı, Hindu olmayanlar alınmıyormuş bugün. Ortalıkta büyük bir kalabalık vardı ve tapınağa giriş kuyruğu yüzlerce kişiydi. Etrafta çok ciddi sayıda polis de var, bunun sebebi, müslümanlar zamanında bu tapınağa bir saldırıda bulunmus, o yüzden burası her zaman çok iyi korunuyormuş. Varanasi’de biraz daha dolanıp, fazla geçe kalmadan, tekrar Sarnath’a döndüm. Çünkü bugün, Japon rahiplerin akşam pujasını seyredeceğim.
Puja saat 17:00’te başladı. Ben de tapınakta bir köşede oturup sessizce seyretmeyi düşünürken, beni aralarına davet ettiler ve elime bir davul verdiler. Bir süre sonra, “NA MU MYO HO REN GE KYO” kelimelerinden oluşan, Japon’ların kutsal mantralarını söyleyemesem de, dört aralıklı ve üç peşpeşe vuruştan oluşan ritmi yakalayıp, ben de davulumla onlara ayak uydurdum. Daha önce pek çok puja töreni seyrettim ama ilk kez birine aktif olarak katıldım. 30-40 dakika kadar süren, benim için oldukça değişik ve hoş törenden sonra tekrar dışarı dolaşmaya çıktım.
Buddha Tapınağı’nın yanındaki heykellere bakmaya gittim ve dün bana kalacak yer bulma konusunda yardım eden çocuğa denk geldim. Budistmis, ve Sri Lankalıların akşam pujası için, Buddha Tapınağı’na gelmiş. Bunu duyunca ben de katılmaya karar verdim ve birlikte tapınağa girip bir yere oturduk. Güçlü gong sesleriyle başlayacağı işaret edilen tören, turuncu elbiseleri içindeki 7 – 8 Sri Lankalı rahibin önderliğinde, beyazlar giymis pek çok Sri Lankalı kadın ve diğer izleyicilerle kısa bir süre sonra başladi. Mikrofonlar ve hoparlörlerle, bu tören aynı zamanda dışarıya da duyuruluyor. Bu puja da yine değişik, Sri Lankalılara özgü bir rituel içeriyordu. Törenden sonra rahiplerden biri, kalanlara bir süre bir vaaz da verdi. Bugünkü ikinci puja törenimden sonra, buradaki restoranlardan birine oturup, binlerce küçük, yeşil uçan böceğin tacizinden bıkana kadar Budist çocukla bir süre sohbet ettik. Sonra, yine 7 – 8 rupiye 12 tane muz ve bir şişe su alıp odama geri döndüm.
İlgili linkler: