Belki Başka Bir Zaman – Bütün İş Yürekte

BELKİ BAŞKA BİR ZAMAN…

1900’lerin başında, Güney Kutbuna ulaşmak kaşiflerin en büyük tutkusu halini almıştı. 1901-1902 yıllarında Scott, Wilson ve Shackleton, büyük umutlarla 19 kızak köpeğiyle başladıkları ekspedisyonu, tecrübesizliklerinden dolayı yaşadıkları aksilikler yüzünden kesmek zorunda kalırlar ve perişan halde geri dönerler. Bu ekspedisyon sonrasında Scott ve Shackleton’un arası açılır, buradan sonra rakip olacaklardır.

1907-1908 yıllarında, Shackleton ve üç arkadaşı bu kez köpek yerine Sibirya Ponileri kullanarak yine Kutba doğru hareket ederler. Hedeflerine 160 kilometre kala hiç kolay olmayan bir karar vermek zorunda kalırlar. Yanlarında ya Kutba gidecek kadar ya da geri dönebilecek kadar yiyecek kalmıştır. Ancak ikisine birden yetmeyecektir. Shackleton karısına yazdığı mektupta şöyle der; “Ölü bir aslan olmaktansa, yaşayan bir eşek olmayı tercih ederim.”

1910- 1913 yıllarında Antarktika, iki güçlü adamın kararlılık ve dayanıklılık mücadelesine sahne olur. İngiliz kaşif Robert Falcon Scott ve Arktik koşullarda son derece tecrübeli Norveçli kaşif Roald Amundsen. Scott’un ekibi, Shackleton’un izinden Beardmore buzulunun üstüne kadar ilerler ve burada destek ekibinden ayrılır. Scott, Evans, Oates, Bowers ve Wilson önlerinde 240 kilometre buz, soğuk, açlık ve acıya doğru kendi çektikleri kızaklarla yürümeye başlar. 17 Ocak 1912’de hedeflerine ulaşırlar ancak mutlulukları yarım kalır. Amundsen, bir ay kadar önce onları yenmiştir.

Umutsuzca sağ kalma mücadelesi verdikleri geri dönüş yolunda, acı, soğuk ve hastalıkların üzerine başarısızlıkları ve hayal kırıklıklarını da taşırlar. İlk ölen, bir buzul çatlağına düşen Evans olur. Bir ay kadar sonra, Oates’in ayakları artık çok kötü bir şekilde donmuştur ve grubu yavaşlatmaktadır. Bu düşüncenin azabıyla bir gece, “Ben dışarı çıkıyorum, belki başka bir zaman…” sözleriyle çadırdan çıkar ve fırtınanın içinde kaybolur. Geride kalan üç kişi acı dolu, çaresiz yürüyüşlerini sürdürür ve depolarına sadece 18 kilometre kala bir hafta süren bir fırtınaya yakalanırlar. Çadırlarında aç, susuz günlerce mahsur kalırlar ve birer birer hayata gözlerini kaparlar.

Tartışmasız tecrübesi ve planlama yeteneğiyle Amundsen, 52 köpek, 4 kızak ve toplam 5 kişilik ekibiyle, Scott’dan yalnızca 4 gün önce Kutba yolculuğuna başlamıştır. Scott’un ortalama 15-20 kilometrelik günlük hızına karşı, Amundsen, 25-30 kilometre ilerleyebilmektedir ve ekibiyle birlikte 14 Aralık 1911’de Güney Kutbuna ilk ulaşan insan olur. 52 köpekten geriye yalnızca 11’i kalmıştır. 41 köpek önceden yapılan planlamaya göre, yol boyunca diğer köpeklere yem olmuştur.

Buradan sonrasını Scott’un güncesinden öğreniyoruz. 12 gün kala, Scott’un ayakları donmuş ve hareketlerini iyice kısıtlamıştı. 11 gün kala, onları çadıra hapseden fırtına başlar. 10 gün kala, yakıtları tamamen biter. 8 gün kala, son yiyecekleri de tükenir ve kısa sürede kaçınılmaz son kesinleşir. Bunun bilincinde, üç adam son güçleriyle sevdiklerine, ailelerine mektup yazar. Scott son anına dek yazmayı sürdürür. Ona göre; bu felaketin sebebi organizasyon hataları değil de, alınması gereken risklerin şanssız bir şekilde gerçekleşmesidir.

“İyice güçsüz durumdayız, yazı yazmak zor geliyor, fakat kendi adıma, İngilizlerin büyük zorluklara dayanabileceğini, her durumda dostlarına yardım edebileceğini ve geçmişte olduğu gibi, bugün de ölümü cesaretle karşılayabileceğini gösteren bu yolculuk için pişman değilim. Riske girdik, bunu biliyorduk, ancak olaylar bize karşı gelişti, bu yüzden şikayet edeceğimiz bir sebep yok, son ana dek yapabileceğimizin en iyisini yapmaya kararlıyız.”

Ve öyle de yaparlar. Böylece keşifler tarihinin yakın zamandaki en büyük yarışlarından biri trajediyle son bulur.

BÜTÜN İŞ YÜREKTE…

Nazım Hikmet’e göre “bütün iş yürekte”dir. “Tahir ile Zühre”de; “sevda yüzünden ölmek ayıp değil” der.

“Mesela bir barikatta dövüşürken

Mesela keşfe giderken kuzey kutbunu

Mesela denerken damarlarında bir serumu

Ölmek, ölmek, ölmek ayıp olur mu?”

Sevda yüzünden, sevda için ölmek ne çok yakışır insanoğluna. Güney Kutbundan dönerken ölen Scott’un, Everest için ölen Mallory’nin, okyanusları aşma uğruna yitip giden ortaçağ denizcilerinin, inandığı doğrular için kendini feda eden Bruno’nun, vatanı uğruna yobazlara karşı durarak gencecik boynunu kör bıçaklara teslim eden Kubilay’ın ve tarihte “sevda yüzünden ölen” yüzlerce cesur insanın öyküsü çocukluğumdan beri beni hep etkilemişti. Bu cesur insanlar, bize sevdanın ve sevda için ölmenin ne olduğunu öğrettiler ve biz unuttukça yine gelecek, yine canlarını bize ders vermek için feda edecekler, hiç pişmanlık duymadan. Ne mutlu bu pahalı dersleri alanlara…

Ünlü bir dağcının, lise yıllarındaki cross-country takımının İncil’den alıntı mottosu şöyle der:

“Biz çektiğimiz acılardan da mutluluk duyarız

Çünkü biliyoruz ki acılar sebat etmeyi doğurur

Sebat etmek karakteri ve karakter de umudu doğurur,

Ve umut bizi hayal kırıklığına uğratmaz.”