Everest’te İlk Türk

“…11 Mayıs sabahı hava oldukça iyi ; bunun üzerine 7 km. Aşağıdaki Rongbuk manastırı’ na kırk beş dakikalık bir koşu yaptım, doğrusu aklimatizasyonum çok iyiymiş, koşu boyunca ve sonrasında hiçbir yorgunluk hissetmedim.

Üç dört gündür kötü giden hava artık düzeliyor gibi.

Bu sabah kuzeydoğu sırtını zorlayan Japon ekibinden altı kişi zirveye ulaştı ( dört şerpa, iki japon ). Böylece Everest’ in yeni bir rotası daha çıkarılmış oldu. Doğrusu iyi iş başardılar, bu uzun ve yüksek rota da zaten ancak böyle kalabalık bir ekip tarafından çıkılabilirdi.

Bugün beş fransız ve iki Amerikalı ABC’ ye gitti, Luc zirveyi denemeyi düşünüyor.

İngilizlerin meşhur kadın dağcılarından Alison (Hargreaves) zirveye gitmeye karar vermiş. Tırmanışı oksijensiz ve solo yapmayı deniyor. Bu ikinci denemesi, son derece kuvvetli ve hızlı bir dağcı.

Tim, Martin, Miko ve Constantin ABC’ ye gidiyorlar.

Bugün akşamüstü Shataev ve iki rus dağcı zirveye ulaştılar. Rotada geç saatlere kadar kalmaları bizi biraz endişelendirdi ama, sanırım iyiler.

Akşam Anatoli Boukreev’ le uzun uzun sohbet ettik. Rusların bir numaralı dağcısı ve dünyanın en iyi dağcılarından biri olduğu halde tanıdığım bütün Rus dağcılar gibi son derece mütevazı. George’ la planımıza göre Anatoli’ nin grubuyla aynı gün deneyeceğiz tırmanışı. Onunla böyle bir tırmanıştan çok şey kazanabileceğime inanıyorum.

Şu bir buçuk ay içinde bir şey farkettim ; gerçekten de sabretmeyi beklemeyi iyi öğrenmişim Sovyet dağlarında. Buradaki hiçbir antreman ve aklimatizasyon tırmanışımda kendimi zorlamadım ve yormadım. Hiç acele etmedim ve hep asıl tempomun altında tırmandım. Normalde dağlarda hep en önde gitmeye alışkın olduğum halde burada son derece sakin ve kontrollü davrandım. Herkesin dediği gibi, yüksek irtifanın ana kuralı “easy, easy-slowly , slowly ” öğüdüne beni bile şaşırtacak kadar iyi uydum. Sanırım artık büyümüşüm.

8200′ e, son kampa dek böyle devam edeceğim ve ondan sonra gerekirse vücudumu sınırlarına kadar zorlayacağım. Ancak bir buçuk ay önce kendime öğütlediğim gibi, asla psikolojik sınırlarımı hedeflemeyeceğim. Fiziksel limitlerime ulaştığım anda ne olursa olsun tırmanış bitecek. Bu tırmanışı parmaklarımı feda ederek yapmak istemiyorum.

Bu arada Türkiye’ yi ve İstanbul’ u deli gibi özlemişim, İstanbul’ um gözümde tütüyor. Bir de hoşuma giden bir şey daha, Ana Kamp’ a indiğimden beri tırmanışı hiç düşünmedim. Bol bol kitap okuyup, müzik dinledim ve iyice dinlendim. Tırmanışı, etapları, kampları, dondurucu soğuğu, zorlukları aklımın ucuna bile getirmedim. Everest’ e tırmanışa konsantrasyonum tam, ancak şu anda sürecin dinlenme bölümündeyiz ve ben de tam anlamıyla öyle yapıyorum. ABC’ ye çıktığım andan itibaren yine tırmanış ön plana çıkacak.

12 Mayıs sabahı Tayvan ekibinden ikisi Şerpa beş dağcının zirveye ulaşmalarını dürbünle izledim. Olağanüstü bir olaydı. Beş küçücük çöp adamın ağır-aksak ilerleyişini heyecan içinde seyrettim. Zirveye doğru dinlene dinlene yükselmelerini ve sonunda en üst noktaya ulaşmalarını bir film seyreder gibi izlemek, doğrusu benim için yeni ve çok hoş bir tecrübe oldu. Umarım ben de orada olabilirim.

Jon ve Graham ABC’ ye gitti.

Ang Babu ve birkaç Şerpa 8200 metrede son kampı kurmuşlar.

Jak ekspedisyonu bitirmeye karar verdi.

Bugün Rusların kampına gidip hepsini tebrik ettim. Victor’ la sohbet ettik. Rusların burada bir süredir uçurmaya çalıştıkları motorlu bir Deltakanat var, ancak uçmamakta halen direniyor. 8200 metreden bugün çıkıp zirveyi deneyecek olan dört Rus ve bir Şerpa, oksijenleri çalındığı için, tırmanışlarını bir gün sonraya ertelemek zorunda kaldılar. Bu konuyu da tam olarak anlayamadık. Birkaç gündür tayvanlılar oksijen tüplerinin çalındığından bahsediyorlardı, şimdi de Ruslar. Yine de ortada hırsızlık olduğu doğru, geçen senelerde de yüksek kamplarda buna benzer olaylar oluyormuş. İlginç demekten başka bir şey diyemiyorum.