Gönüllü Kurumları ve Medyanın Afet Hallerinde Sorumlulukları
KOCAELİ’99 ACİL DURUM YÖNETİMİ KONFERANSI
GÖNÜLLÜ KURUMLAR VE MEDYANIN AFET HALLERİNDE SORUMLULUKLARI THE RESPONSIBILITIES OF NGO’s AND THE MEDIA DURING DISASTERS
Nasuh Mahruki
AKUT – Arama Kurtarma Derneği, İstanbul.
ABSTRACT
The media and the NGO’s are two of a few very important aspects of the social life which constitutes the nation. It is at best needed that these two strong bodies, as well as others, should work together in harmony based on the national interests. However given the circumstances and the real life examples that we already have had, shows that sometimes we are far from this ideal situation. To abstain from this unwanted and unwelcome situation, which in any case a great opportunity cost for the country, we must carefully analyze the reasons that lead to this outcome and re-establish the foundations of these two bodies given the national interests.
GİRİŞ
Sivil Toplum Hareketlerini en basit ifadeyle; aktif vatandaşlık kavramı içinde değerlendirip, tanımını da; başkalarına saygı gösteren, sorun çözmede girişimci ve yenilikçi olan, eyleme dönük araçlar yaratabilen ve kendi iç enerjisi ile harekete geçebilen ve toplumun daha az şanslı kesimleri için toplumsal destek sağlamak üzere kendilerini düzenleyebilen örgütlü insan toplulukları olarak yapabiliriz. Toplumsal hayatı da, kökenine bakılmaksızın tarihsel geçmişinden dolayı aynı toprak üzerinde yaşamak durumunda olan ve menfaatleri birbiriyle yakından ilişkili olan toplumun, üzerinde büyük ölçüde hemfikir olduğu bir takım yazılı kurallara (kanunlara) ve yazılı olmayan etik değerlere göre işleyen bir sosyal sözleşme olarak algılarsak, medyayı oluşturan grupların da sorumluluğunu; doğru haber vermek, toplumu bilinçlendirmek, gerektiğinde ulusal menfaatler konusunda öncü hamleler yapmak ve doğal olarak bünyesinde bulundurduğu aydın birikimi ile, toplumu sürekli ileriye doğru giden dünya düzeninde gelişmelere ve değişimlere hazırlamak olarak tanımlayabiliriz.
DEPREM SÜRECİ İÇERİSİNDE MEDYA VE SİVİL İNİSİYATİFİN GELİŞİMİ
1999 Kocaeli depremi, olağanüstü can ve mal kayıplarının yanısıra, Türkiye’de ilk kez böylesine güçlü bir Sivil İnisiyatif kavramının da gündeme gelmesine sebep oldu. Ülkenin dört bir yanından bölgeye akın akın gelen her yaştan ve sosyal çevreden insanlar, gönüllülük, insan hayatı, yurt sevgisi ve insan sevgisi gibi kavramların etrafında odaklanarak, o güne dek görülmemiş bir birliktelik ruhu ve sosyal sorumlulukla, kendilerinin bile şaşırdığı boyutta büyük işlere imza attılar. Aynı süreçte, medya da sahip olduğu teknoloji ve kamuoyu oluşturma konusundaki doğru inisiyatifi ve süratli ve etkin haberciliğiyle Kocaeli depreminin bütün dünyaca anlaşılıp, doğru yorumlanmasını sağladılar. Başlangıç sürecinde son derece sağlıklı yorumlanan ve ülkenin uzun zamandır ihtiyaç duyduğu birliktelik duygusunu yarattığı için, çok olumlu çağrışımlar ve mesajlar taşıyan bu haberler kısa zaman sonra, belirli bir gizli gündem dahilinde ve yönlendirme niyetiyle kurgulanmaya başlandı. Kurumların yeniden yapılanması ve organizasyonu için görünürde yapıcı eleştiriler gibi olmakla birlikte, bazı medya kuruluşları tarafından zaman zaman eleştiri dozu kaçarak sürdürüldü ve yakaladığımız büyük fırsata rağmen bir süre sonra yine başladığımız yere döndük. Benzer şekilde sivil inisiyatif’in bir kısmı da gizli gündem kaygısıyla hareket ederek, bu fırsatın kaçmasında etken oldu.
Daha bir yıl önceki Adana – Ceyhan depreminin bütün sıcaklığına rağmen, 1999 Kocaeli depremi öncesinde doğal afetler konusunda çalışma yapan gönüllü kurum olarak niteleyebileceğimiz yapı yok denecek kadar azdı. Arama – Kurtarma konusunda ise sadece AKUT vardı. Aynı şekilde medyada da bu konuda oluşmuş belirli bir kültür ve öncelik düşüncesi yoktu. Ancak Türk halkının süratli adaptasyon yeteneği, bu eksikliği çok hızlı kapattı ve her iki yapı da, kendi dersini iyi çalışarak 12 Kasım depremine hazırlıklı geldi.
2003 yılına girdiğimiz şu günlerde, üzerinde hemfikir olunmuş bir ulusal menfaat tanımı olmamasından dolayı, veya daha da kötüsü bu konularla ilgilenen farklı alt – gruplar için önceliklerin farklı tanımlanmasından dolayı, doğal afetler konusunda ulusça sahip olduğumuz çok ciddi bilgi birikimi ve deneyime rağmen, hazırlıklarımızın ideal tanımından çok uzakta olduğunu görüyoruz. Yine de ilgili resmi veya özel kurumların, ki bunların büyük çoğunluğu sonradan oluşmuştur, 17 Ağustos 1999 sabahına göre çok daha hızlı, etkin ve doğru çalışmalar yaptığını ve gerektiğinde bunları hayata geçirebilecek durumda olduklarını vurgulamamız gerekir. Herşeye rağmen büyük yol katedilmiştir.
10 yıl sonrası göz önüne alındığında, gönüllü kurumlar, üniversiteler, resmi kurumlar, medya kuruluşları veya diğer ilgili kurumların doğal afetler konusunda bilimsel bilgi birikiminin, bugünkünden çok daha fazla olması gerekliliğini elde tutarak, aynı zamanda bir kültür ve vizyon değişimine ihtiyaç duyduğumuz gerçeği ile ilgilenmemiz ve bu konuya da, bilim kadar yatırım yapmamız gerektiği ihtiyacı karşımıza çıkıyor. Bugün hala deprem zararlarının azaltılması konulu çalışmalarda, önceliklerin başında arama – kurtarma ekiplerinin ülke çapında yaygınlaştırılması ve sayılarının arttırılması geliyorsa ve deprem yönetmeliklerine göre mevcut yapıların rehabilitasyonu, yeni yapıların %100 denetimi, uygun kanunlarla binaların sigortalanması gibi, sorunun kökenine inen ama cesur bir siyasi iradeye ve bilinçli topluma ihtiyaç duyan ve belirli ölçekte fedakarlık gerektiren bir yeniden yapılanma süreci değişik sebeplerle erteleniyorsa, kültür değişimi konusu, üzerinde önemle durmamız gereken bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bu konuda en büyük görev de elbette ki, kitlelerin eğitiminde muazzam bir güce sahip olan medyaya düşmektedir. Medya doğal olarak her konuda herşeyi bilmek zorunda değildir, ancak doğru adreslerden doğru bilimsel bilgiyi alıp, gizli gündemler düşünmeden, haber verme ve toplumun aydınlatılması – bilinçlendirilmesi sorumluluğu ile hareket ederse, geleceğin güçlü Türkiye’sine büyük hizmet etmiş olacaktır.
SONUÇ
Toplumu oluşturan diğer yapılarla birlikte ve birbiriyle uyum içinde çalışan, ulusal menfaatler çerçevesinde oluşan bir Sivil Toplum ağı ve medya, bugün için en büyük ihtiyaçlarımızdan biri olarak karşımızda duruyor. Gerçek değerine ulaşabilmesi için, en az bilginin varlığı kadar, bilginin doğru yorumu ve doğru kullanılarak hayata geçirilmesi ve davranış değişikliğine yol açması gerekmektedir. Yoksa sadece kaynakçalarda kalan ve eyleme dönüşmeyen bilgi sorunlarımızı çözmekten çok uzağa düşer ve ülkemiz çeşitli sebeplerden dolayı süregiden ekonomik zorluklar içinde ağır fırsat maliyetleri üstlenmeye devam eder.