Hadak Röportaj
AKUT YÖNETİM KURULU BAŞKANI NASUH MAHRUKİ
Ali Nasuh MAHRUKİ, 21 Mayıs 1968’de İstanbul’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1992 yılında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, 2004 yılında Milli Güvenlik Akademisi’nden mezun oldu. Profesyonel sporcu, yazar ve fotoğrafçı olan Mahruki dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet sporları yapmaktadır.
Sovyet Asya’nın 7000 metreden yüksek beş tırmanışını da tamamlayarak, Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından KAR LEOPARI unvanı verilen Mahruki, Everest Dağı’na tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk müslüman dağcı ve YEDİ ZİRVELER projesini tamamlayan dünyanın en genç dağcısı oldu. 8000 metreden yüksek Cho Oyu, Lhotse ve K2 dağlarına oksijen desteksiz olarak tırmandı. 15 yıl aradan sonra Everest Dağı’na bir kez daha tırmandı. Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal, Sıkkım, Tibet, Bhutan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde motosiklet seyahatleri yaptı.
Liderlik, takım çalışması, kişisel gelişim, kendini tanıma, hedef odalılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi gibi konularda motivasyon konuşmaları ve seminerler düzenlemektedir ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde “Takım Çalışması ve Liderlik” dersi vermiştir. Çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapmıştır ve çeşitli televizyon kanallarında belgesel programları hazırlamıştır.
Arama Kurtarma Derneği – AKUT kurucu üyesi ve başkanı, Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği – UGSAD, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Sualtı Araştırmaları Derneği – SAD, Gezginler Kulübü üyesi ve Ortak İdealler Derneği kurucu üyesidir.
Eserleri: Bir Dağcının Güncesi – Everest’te ilk Türk – Bir Hayalin Peşinde – Asya yolları, Himalayalar ve Ötesi – Yeryüzü Güncesi – Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir, Kendi Everest’inize Tırmanın.
* Dağcılıkla 1988 yılında Bilkent Üniversitesinde başladınız. Peki, neden Dağcılık?
Çocukluğumdan itibaren doğaya ve hayvanlara düşkün bir yapıya sahiptim ve onlarla her zaman rahat iletişim kurdum. Üniversiteye başladığımda tanıştığım dağcılık sporuyla birlikte doğada spor fikriyle tanıştım ve ilk andan itibaren hem yetenekli olduğumu fark ettim hem de çok keyif aldım. Üniversitede yeni kurulmakta olan dağcılık kulübünde en temel teorik ve pratik eğitimlerle başlayarak kendimi geliştirdim. Dağcılığın yanı sıra mağaracılık, aletli dalış, yamaç paraşütü gibi çeşitli doğa sporlarını da öğrendim ve büyük bir heyecan ve zevkle bu sporları yaptım. Dağcılık hayatım aslında denemeyle başladı, dağcılık kulübü kuruluyor yazılı basit bir duvar ilanının peşinden gitmeye karar vererek bir anlamda hayatımı değiştirmiş oldum. O yüzden üniversitelerdeki genç arkadaşlarıma mutlaka kulüp ve topluluk faaliyetlerine katılmalarını ve ilgilerini çekeceklerini düşündükleri alanları denemelerini öneriyorum.
* AKUT’un kurucularındansınız. Türkiye AKUT’u 1999 depreminde tanıdı. AKUT nasıl kuruldu?
AKUT’u biz 1994 yılında Bolkar dağlarında yaşanan çok üzücü bir olay sonrası kurmaya karar verdik. Yıldız Teknik Üniversitesinden 5 dağcı Bolkar dağlarında Medetsiz Dağı’nda bir kaza geçiriyorlar. Üçü bir şekilde dönüyor ama ikisinden haber alınamıyor. Bu haber üzerine o günlerde yetkin ve donanımlı çok sayıda dağcı bu çocuklar için bölgeye gittik. O zamanlar Türkiye’de böyle bir arama kurtarma takımı olmadığı için, bu tür bir kaza durumunda haberi alan dağcılardan uygun olanlar hemen evine gider, malzemelerini toplar ve ivedi bir şekilde bölgeye gider ve orada bir araya gelen dağcılarla birlikte doğaçlama bir şekilde gerekli arama-kurtarma çalışması yapılırdı. Bu olayda da öyle oldu, neredeyse 100 dağcı iki grup halinde 14 gün, dağların altını üstüne getirerek çocukları aradığımız halde bulamadık. Çoğumuz çok iyi dağcılardık ama arama ve kurtarma başka bir disiplinmiş. Bu acı olaydan sonra, dağlarda ve doğada oluşabilecek bu tür kazalara karşı bugünden örgütlenmeye, hazırlanmaya karar verdik. 1995 yılı araştırma ve öğrenme çalışmalarıyla geçerken, Türkiye’nin ciddi bir doğal afet tarihi olduğunu ve bu konuda önemli eksikleri olduğunu öğrendik.
Böylece, madem gönüllülükle çalışacak bir arama kurtarma ekibi kuruyoruz bunu neden sadece çok sevdiğimiz dağ ve doğayla sınırlandıralım ki diye düşündük ve ihtiyaç halinde deprem, sel gibi doğal afetlerde de gideriz devletimize, milletimize hizmet ederiz dedik. Bu düşünceyle, AKUT’un çalışma alanına dağ ve doğa sporlarında meydana gelebilecek kazalarla birlikte deprem, sel gibi doğal afetleri ve büyük kazaları da ekledik. İlk günden itibaren de bu şekilde çalışıyoruz.
* Marmara depremi başta olmak üzere birçok afette görev aldınız. Hayat kurtarmak nasıl bir duygu?
Hayat kurtarmayı herhangi başka bir şeyle karşılaştırmak mümkün değil. Çünkü yaşama şansı bitmiş ve artık onun için bundan sonrası olmayan birine, içinde bulunduğu ölümcül durumdan çekip alarak yeni bir hayat armağan ediyorsunuz. Dünyevi başka hiçbir şeyle kıyaslanabilecek bir duygu değil bu. Sadece kurtardığımız insanlar da değil bizim hayat içinde kesiştiğimiz, hayatına dokunduğumuz insanlar. Kurtardığımız insanların ailesi, çoluğu çocuğu, eşi, annesi, babası, dostları, sevdikleri de var. Bir kişiyi kurtarıyorsunuz ama yakınlarını da bir ömür boyu sürecek travmadan kurtarıyorsunuz. O nedenle hiçbir şeye benzemeyen çok özel ve bambaşka bir duygu.
* AKUT ve dağcılık faaliyetlerinizin yanında yazar ve fotoğrafçılık kimliğinizde ön planda. Fotoğrafçılığa nasıl başladınız?
Fotoğrafçılığa, dağcılığa başladıktan 1 yıl sonra başladım. Çünkü şunu fark ettim. Hafta sonları her öğrenci üniversitede kendine göre bir şeyler yaparken, biz de sürekli dağa, doğaya çıkıyorduk. Dalışa, tırmanışa, mağaraya ve kamplara gidiyorduk. Döndüğüm zaman da okulda, yurtta arkadaşlarıma anlatıyordum. Bir süre sonra ‘ben hakikaten çok güzel şeyler görüyorum – yaşıyorum’ dedim kendime. Bu anları belgelemek, fotoğraflamak ve daha güzel paylaşmak düşüncesiyle bir fotoğraf makinesi aldım. Aynı şekilde ilk andan itibaren çok keyif almaya başladım fotoğraf çekmekten ve dia gösterileriyle bunları paylaşmaktan. Herhangi bir eğitim almadım ama fotoğrafçılıkla ilgili çok kitap okudum, kendi kendime çeke çeke öğrendim, profesyonel fotoğrafçı oldum.
* HADAK kulübü bünyesinde kurulan ve eğitimlerine devam eden arama-kurtarma ekibimize ne gibi tavsiyeleriniz olacak?
Arama kurtarma konusunda öncelikle ekibi kuracağınız ve ulaşmayı düşündüğünüz bölgedeki yerel ihtiyaçları tespit etmenizi öneririm. Biz de AKUT’ta böyle çalışıyoruz. Ekiplerimiz kendi bulundukları yerel bölgelerdeki fiziksel ihtiyaçları ve coğrafi şartları tespit ediyorlar ve eğitim, lojistik, planlama gibi arama ve kurtarma çalışmalarına bizi hazırlayacak tüm konuları da bu gerçek ihtiyaçlara göre oluşturmaya çalışıyoruz. Mesela Antalya ekibi yaz aylarında çok yoğun çalışıyor. Antalya milyonlarca yerli ve yabancı turist çekiyor, bunların içinden bir kısmı yamaç paraşütü, yürüyüş, tırmanış gibi doğada yapılan etkinliklere katılılıyorlar, haliyle zaman zaman da kazalar yaşıyorlar. Antalya ekibimiz genelde bu tür olaylarda çalışıyor. Marmaris ve Bodrum ekiplerimiz orman yangınlarında ve yine doğada meydana gelen kazalarda çalışıyorlar. Bingöl ekibimiz, kış aylarında kapalı köy yolları nedeniyle kar motosikletiyle köylerden kente, hasta nakillerinde yoğun olarak çalışıyorlar. Rize ekibimiz, bölgedeki trafik kazalarında çok çalışıyor. İstanbul ve Kocaeli ekiplerimiz deprem arama kurtarma konusunda kendini çok iyi geliştirmiş durumda. Yani bulunduğunuz bölgedeki eksikliklere ve ihtiyaçlara göre organize olmalısınız. Öncelikle Kayseri ve çevresinde geçmişte en fazla ne tür olaylar olmuş, kaza istatistiklerine bakın. Ne tür kazalar, afetler meydana gelmiş, onlara göre lojistiğinizi ve eğitiminizi hazırlayın. Öncelikle Erciyes Dağı için bir dağ kurtarma ekibi şart. Bizimde Kayseri’de bir ekibimiz mevcut zaten. Erciyes Dağı ve o bölgedeki olaylara müdahale ediyorlar. Bunun haricinde daha detaylı baktığınız zaman Kayseri ve çevresinde başa gelen başka olaylarda ortaya çıkacaktır. Bunları tespit edip onlara yönelik çözüm üretebilecek çerçevede bir araya gelmeniz gerekir. Planlamanızı, antrenmanlarınızı, araçlarınızı ona göre tasarlamanız en doğrusu olur.
* HADAK kulübümüz tarafından bu yıl 17.si gerçekleştirilecek olan Sütdonduran kamp faaliyeti hakkında neler düşünüyorsunuz?
Keşke zamanım olsa da ben de katılabilsem ancak yoğun bir programım var ve ne yazık ki pek kolay olmuyor artık bu tür buluşmalara katılmam.
Bu tür dağcıları ve doğa severleri doğada bir araya getiren aktiviteleri çok takdir ediyorum. Özellikle dağcılıkla ilgili problemlerin konuşulabilmesi için insanların bir araya gelmesi, birbirini tanıması, iletişim kurması çok önemli. Bu tür çeşitli bölgelerden dağcıların da davet edildiği geniş katılımlı etkinlikleri çok önemsiyorum. Ne yazık ki bizim camiamızın büyük problemleri var. Hiç biri çözümsüz değil ama insanlar bir araya gelip üzerinde konuşup tartışamadığı için pek bir yol kat edemiyoruz. İnsanları dağda, doğada bir araya getiren bu tür aktivitelerle birbirimizi daha yakından tanısak çok rahatlıkla aynı fikirlerde olabileceğimiz ortaya çıkıyor. O nedenle bu tür sosyal buluşmaları çok önemsiyorum.
* Söyleşimizin sonunda dağcılıkla ilgili olarak gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olacak?
Dağcılıkta ilgili olarak ilk akılda kalması gereken kural, dağcılığın riskli ve tehlikeli bir spor olduğudur. Bu sporu yaparken insanlar yaralanabilirler, sakatlanabilirler hatta daha kötüsü de olabilir. Ancak iyi bir eğitim alırlarsa, kendilerini ve yeteneklerini adım adım geliştirerek devam ederlerse, dağcılığın pek çoğu kanla yazılmış kurallarını iyi öğrenirlerse, bir de doğanın ve dağların koyduğu kurallara saygı duyarak dağcılık yaparlarsa, olağanüstü bir kişisel gelişim ve kişisel büyüme fırsatını da beraberinde yakalayacaklardır. Dağcılık sporunun kişiye kazandırdığı disiplin ve içsel değerler, hem fizik olarak hem ruh olarak hem de duygu olarak sıra dışı bir gelişim sağlayacaktır. Bu gelişimden hayatlarının diğer alanlarında da çok faydalanacaklardır. O nedenle dağcılığa ilgisi olan arkadaşlara kesinlikle kendilerine bu fırsatı vermelerini ve denemelerini öneririm. Ama mutlaka güvenilir ekiplerle, tecrübeli ve uzun yıllar dağcılık yapan, dağcılık eğitimi verme konusunda donanımlı kişilerin ve kulüplerin nezaretinde başlamalarını öneririm. Eğer keyif alır ve devam ederlerse de kişiliklerine başka hiçbir şeyin kazandıramayacağı kadar çok şey kazandırırlar. Dağcılık tüm fiziksel ve psikolojik zorluklarının yanında sonuçta bir tecrübe sporudur, ne kadar çok ve ne kadar farklı koşullarda dağlara giderlerse o kadar iyi dağcı olurlar.