İstanbul Eğitim Kültür Dergisi
Tehlike nedir? Bir ipin ucuna bağlı kalmak nasıl bir duygu? Tırmandığınız dağların ruhu size neler fısıldıyor?
Tehlike, bizim için kötü sonuçları olabilecek mevcut bir olasılıktır diyebiliriz. Bizler de aldığımız eğitimlerle, hazırlıklarla ve tedbirlerle bu tür tehlikeleri kendimizden uzak tutmaya çalışırız. Bu tür sporlarda tehlike ve risk, sporun kendi dinamikleriyle çok içiçe geçmiştir hatta doğa sporlarının bir parçasıdır. Bu nedenle doğa sporlarıyla ilgilenen herkesin bu tür tehlikeleri de yönetmeyi öğrenmesi gerekir.
Bir ipe veya herhangi bir teknik malzemeye hayatını emanet etmek ve ona güvenerek dik bir yüzeyde asılı kalmak öncelikle malzemeyi tanımayı, doğru kullanmayı ve doğru kullanılan malzemeye güvenmeyi gerektirir. İlk eğitimlerde kazanılması gereken bir özellik aslında bu, doğru kullanılan bir malzeme kesinlikle güvenilirdir. Ancak bu güveni kazanmak ve o malzemenin üzerinde yerden yüzlerce metre yükseklikte güvenli ve rahat bir şekilde asılı kalmak bir alışma süreci ve tecrübe gerektirir.
Dağlar ve doğa insanı besliyor, kendine yaklaştırıyor. Kendini daha iyi tanımasını kuvvetli taraflarını fark edip kendini daha kolay geliştirebilmesini sağlıyor. İnsanın özgüvenini ve özsaygısını yükseltiyor. Dağlardan hayatla, dünyayla, kendimle ilgili çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Dağlar ve doğa mucizevi güzelliğiyle insanın algılarını da açar ve kendi ruhunun fısıltılarını duymasını sağlar. Platon; düşünmek ruhun kendisiyle konuşmasıdır der. Derin düşüncelere dalan insan dağlarda kendinden de öğrenmeye başlar.
Nasuh Mahruki’yi yakın geçmişte yaşadığımız depremde tanıdık en çok. Fakat ondan önce Everest’e tırmanışınız göz kamaştırıcıydı. Sitenizde özgeçmişinizi okurken o kadar çok uğraşı alanı gördük ki, şaşırmadık desek yalan olur: Dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet… Tırmanmadığınız dağ kalmamış! Yerin yüzü sizi karşılamaya yetmiyor mu? Ya yukarı çıkıyorsunuz ya dibe dalıyorsunuz?
Ben hayatı çok değerli buluyorum ve ciddiye alıyorum, hayatı dolu dolu yaşamak gerektiğine inanıyorum. Hayatın paha biçilmez bir hediye, dünyanın da muhteşem güzelliklerle dolu bir hazine olduğuna inanıyorum. Bunun için de hayatı ve dünyayı çeşitli açılardan deneyimlemeye ve öğrenmeye çalışıyorum. Dağlar, yollar, denizler, kültürler, insanlar benim için hep öğretici ve besleyici oldu. Üniversite diplomamı aldıktan 3 hafta sonra Kırgızistan’a gidip ilk 7000 metrelik tırmanışımı gerçekleştirdim ve arkası geldi. Hayatı ve dünyayı daha iyi tanımak için 7 kıtada da tırmanışlar yapma ve 70’in üzerinde ülkeyi gezme şansım oldu. Her seyahatimden ve her tırmanışımdan yeni ve çok değerli tecrübeler getirdim ve biriktirdim. Bunları hep başkalarıyla da paylaşmaya büyük özen gösterdim. Bu dünya deneyimlemek için eşsiz güzelliklerle dolu, keşke hepimiz daha fazlasını yapabilsek.
Nasuh Bey, dağcılık tutkunuzun kaynağı nedir? Siz 1995 yılında Everest’e tırmandınız. Sadece Everest’e de değil. Tırmanılmaması gereken ne kadar dağ varsa hepsine tırmanmışsınız. Anneniz size hiç kızmadı mı?
Dağcılık sporuna 20 yaşındayken üniversitede başladım. Çocukluğumdan itibaren doğaya ve hayvanlara meraklı bir yapım oldu. Etiler’de büyükbabamdan kalan bahçeli bir evde oturuyoruz. Bu bahçede pek çok değişik tür hayvan besledim çocukluğumda. Üniversitede doğada spor yapabilmeyi keşfedince, doğada kendimi çok iyi ifade edebildiğimi ve yetenekli olduğumu gördüm. Her anından çok zevk aldım ve giderek kendimi geliştirdim. Hedeflerim de zaman içerisinde büyüdü. Ailem ve sevdiklerim elbette ki bu tırmanışlarda endişe ettiler ama sonuçta hem bana güvendikleri hem de bunun beni mutlu ettiğini bildikleri için idare ettiler.
İzmit depremiyle Nasuh Mahruki ismine aşina oldu tüm Türkiye. AKUT ve siz molozların altındakilerin ve onları sağ-salim görmek isteyenlerin en büyük duasıydınız. Bizlere AKUT hakkında bilgi verir misiniz? Nasıl bir kuruluştur, nasıl üye olunur, nasıl birlikte çalışmalar yapılır?
AKUT’u dağcı arkadaşlarımla birlikte 1996 yılında kurduk. Dağ ve doğada meydana gelen kazalarda ve deprem, sel gibi doğal afetlerde insan hayatı kurtarma odaklı çalışan ve bu konular hakkında toplumu bilinçlendirmeyi amaç edinen bir sivil toplum kuruluşu. Ülke sevgisi ve insan sevgisiyle ve tamamen gönüllülük ve karşılıksız yardımseverlik ilkeleriyle çalışıyor. Bugün 30’a yakın AKUT ekibi var ve 1200 kadar AKUT gönüllüsü var Türkiye’de. Her kurduğumuz ekip kendi yerel bölgesindeki risklere ve tehlikelere göre eğitimini, lojistiğini, hazırlıklarını yapıyor. AKUT’un kurum kültürünü ve değerlerini, yerel ekiplerle birleştiriyoruz ve yerel yönetimlerin ve yerel kaynakların desteğiyle birlikte yeni ekipler kuruyoruz.
Yıllar önce bir avuç dağcının öncülüğünde bir arama kurtarma takımı olarak başlayan AKUT, gönüllülerin özverisi ve çalışkanlığıyla bugün Türkiye’nin en etkin çalışan sivil toplum örgütlerinden birine evrildi. Bugün AKUT’un bir spor kulübü, kendine ait bir yayınevi, dış kurumlara verdiği eğitimleri koordine ettiği bir iktisadi işletmesi var, üniversitelerde öğrenci toplulukları, ilköğretim okullarında öğrenci kulüpleri kuruyoruz, AKUT’un 15. yılını bitirdiğimiz bu yıl bir de AKUT Vakfı’nı kuracağız.
AKUT gönüllüleri, aklınıza gelebilecek her şart altında yurt içinde ve yurt dışında olmak üzere bugüne dek 850’ye yakın arama ve kurtarma görevine katıldılar ve bu süreçte 1200’den fazla insanın kurtarılmasında aktif olarak görev aldılar.
AKUT’un kurum kültürünü ve değerlerini benimseyen, ülkesini ve insanları içtenlikle seven ve onlar için karşılık beklemeden gönüllü olarak hizmet etmek isteyen herkes aramıza katılabilir.
www.akut.org.tr adresinden daha fazla bilgi alabilirsiniz.
Siz ayrıca bir yazarsınız. Kaçıncı kitabınız bilmiyoruz ama “Bir Dağcının Güncesi, Everest’te ilk Türk, Bir Hayalin Peşinde, Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi, Yeryüzü Güncesi, Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir ve en son olarak da Kendi Everest’inize Tırmanın… Son kitabınızda bir bakıma okurlara “kendini gerçekleştirmenin” tüyolarını veriyorsunuz. Neler anlatıyorsunuz Kendi Everest’inize Tırmanın’da?
Kendi Everest’inize Tırmanın benim 7. kitabım. Kişisel gelişim temalı bu kitabı yazma sebebim, yaş ortalaması 28.8 olan ve 30 milyon gence sahip olan ama bir türlü bu genç nüfusunun potansiyelini ortaya koyamayan ülkemizin gerçek değerine ulaşabilmesine katkıda bulunmak istememdir. Bir ülke yurttaşıyla yücelir, yurttaşlarının başarılarıyla güçlenir, kalkınır, gelişir, refahını artırır, güvenli olur, huzurlu olur, geleceğini hazırlar. Ülkemizin gerçek değerine ulaşabilmesi ancak gençlerimizin kendi potansiyellerinin doruğuna ulaşmasıyla, kendi Everest’lerine tırmanmayı başarmasıyla olacaktır.
Bu kitap özetle bir kişisel gelişim yolculuğu. 20 yaşında başladığım dağcılık sporunda kendi başarı yolumu adım adım izleyerek 64 maddeden oluşan bir yol haritası çıkardım. Bu maddelerin her birinin teorik ve kavramsal altyapısını anlattıktan sonra da, örneği kuvvetlendirmek için kendi hayatımdan ve birkaç tane de kendi kültürümüzden ve dünyadan beğendiğim örneklerle konuları pekiştirmeye çalıştım.
Bu kitabı yazmadaki asıl hedefim aslında; biraz daha özen, dikkat ve gayretle, hepimizin bugün yaptığımızdan daha iyisini ve daha fazlasını yapabileceğimizi göstermek ve okuyucuyu bu yönde cesaretlendirmek ve motive etmek.
www.kendieverestinizetirmanin.com adresinden daha fazla bilgi bulabilirsiniz.
Risk sizin uğraşı alanlarınızın en önemli unsuru. Sizi okuyacak insanlara İstanbul Dergisi aracılığıyla öneriniz nelerdir? Özellikle genç arkadaşlarımıza, öğrencilere?
Sevdiğim sporlar ve ilgi alanlarım hep risk ve tehlike içeren şeylerdi. Ben de yıllar içerisinde sevdiğim bu aktiviteleri sağlıklı ve güvenli bir şekilde yapabilmek için bu riskleri yönetebilmeyi ve tehlikelerle başa çıkabilmeyi öğrendim. Risk, meydana gelebilecek zararlı bir olayın sonuçları ve oluşma olasılığının bileşkesidir. Öncelikle riskin hayatımızda zannettiğimizden daha fazla yer aldığını bilmemiz gerekir. İçinde bir araç olan tüm insan faaliyetleri ve karmaşık süreçler belirli oranda risk içeriyor. Bu nedenle riskleri doğru değerlendirmek, riskleri yönetmeyi ve risklerle yaşamayı öğrenmek gerekir.
Hedeflerimize ulaşabilmek için, rekabet avantajı elde etmek ve fark yaratabilmek için planlı, bilinçli, kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir şekilde bazı riskleri üstlenmemiz gerekir. Risk almak, riske girmek demek, kumar oynamak veya zar atmak demek değildir. Hedefimize ulaşmamız için aşmamız gereken yollarda karşımıza çıkabilecek riskleri, kendi yeteneklerimize göre ölçmeye, kontrol etmeye ve yönetmeye çalışmaktır. Riskler bilgiyle yönetilirse bizim için stratejik bir seçeneğe dönüşür. Risk yönetimi en geniş anlamıyla, bizi tehdit eden her türlü zararın ve kaybın kontrolü anlamına gelir. Bunu da riskin doğasındaki belirsizlikleri kendi lehimizde azaltmaya çalışarak yaparız. Risk yönetiminin özünde, sonuçlarını kontrol edebildiğimiz alanları artırmak, sonuçlarını kontrol edemediğimiz ve sebep sonuç bağlantısını bilemediğimiz alanları ise azaltmak vardır. Riske girmek hareket ürettiği, hareketler de sonuçları değiştirdiği ve çoğu zaman geliştirdiği için risk alabilmek çok önemlidir.
Nasuh Bey, bu genç yaşınızda onca başarıdan sonra artık neler yapmak istiyorsunuz? Yeni hedefleriniz ve projeleriniz nelerdir?
Bugünlerde, gençler için hazırladığım son kitabımın söyleşileri ve sunumlarıyla ilgileniyorum. Kişisel gelişim, takım çalışması ve liderlik temalı söyleşi ve seminerlerim oluyor. Mart ayında da AKUT 15. yılını dolduruyor. AKUT’u büyütmek ve daha fazla yere yetişebilecek şekilde güçlendirmeye çalışıyoruz bir yandan. Türkiye’nin altyapısıyla, mevcut yapı stoklarıyla, bilinçli yurttaşıyla afete dayanıklı bir ülke olabilmesi için çalışmaya devam ediyoruz. Aklımda yeni seyahatler, yeni tırmanışlar ve yeni kitaplarla ilgili birtakım fikirler var ama nasıl, ne zaman olur hakkında kesin bir şey söylemem zor.
Nasuh Bey, bu sene İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü Dersimiz İstanbul diye yeni ve yaşadığımız şehre hürmet duygularımızı sunan bir proje başlattık. Dersimiz İstanbul İstanbul’u tanımak, sevmek, her gün yanından geçip ama farkına varmadığımız onca güzelim eseri tanımak maksatları gözetilerek faaliyete geçti. Dersimiz İstanbul için neler söylemek istersiniz?
İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri ancak ne yazık ki değerini bilmiyormuşuz gibi davranıyoruz. İstanbul aşırı kalabalık ve eşsiz benzersiz değerinin farkında olmayan, onu korumayan bir nüfus altında eziliyor. Kontrolsüz göç, kaçak yapılaşma ve plansız kentleşme şehri perişan etmiş durumda. İstanbul coğrafi olarak Türkiye’nin yaklaşık 80’de 1’i, nüfus olarak ise 5’te 1’ine evsahipliği yapıyor. Bu son derece çarpık ve sağlıksız bir fotoğraf hem Türkiye için hem İstanbul’da yaşayanlar için hem de İstanbul için. Çok acil olarak İstanbul’un nüfusunun azaltılması yönünde politikalar geliştirilmeli ve İstanbul’u bir finans, kültür, tarih, turizm, kongre merkezi olarak yeniden yapılandırmalıyız. Bunun için de öncelikle şehir içinde kalmış fabrika, atölye, imalathane gibi yerlerin şehir dışına çıkarılması gerekiyor. Bu aşırı kalabalık nüfus şehirdeki tüm sorunları hem çoğaltıyor hem de çözümünü imkansız hale getiriyor.
İstanbul binyıllardır insanoğluna ev sahipliği yapıyor. Boğaz, geçiş ve kavşak noktası olmasından dolayı, hem stratejik değeri hem de doğal güzelliği ile tarih boyunca mesken olmuş insanoğluna. Tarihin en büyük imparatorluklarına başkentlik yapmış. Çok geniş bir tarih boyunca izlerimiz var İstanbul’da. Bu nedenle çok değerli, çok önemli. Bu nedenle vazgeçilemez, boş verilemez, sorunları görmezden gelinemez. İstanbul’un sorumsuz yöneticiler eliyle uğradığı telafisi olmayan kayıplar en acısı. İstanbul’un özgün bir değerini kaybettiğimizde onu tekrar geriye koymamız imkansız. Bunlar sadece bizim için değil, tüm dünya için çok acı bir kayıp.
Bugün İstanbul’da yaşayanların % 75’inden fazlası İstanbul doğumlu değil, o nedenle İstanbul’u İstanbul’lu gibi bilmiyorlar, sevmiyorlar, önemsemiyorlar, korumuyorlar. İstanbul, İstanbul’lulardan daha değerlidir ve kendisini korumayanlara teslim edilemeyecek kadar da önemlidir. Bu nedenle Dersimiz İstanbul fikri çok güzel. İnşallah genç kardeşlerimize üzerinde yaşadıkları bu eşsiz kenti doğru olarak anlatabiliriz ve onlar da bizden daha iyi korurlar bu dünya başkentini.