K2 Dağını Denemek
Yarın hayatımın en heyecanlı yolculuğuna başlıyorum. Pakistan – Çin sınırında yer alan yıllardır hayalini kurduğum 8611 metrelik dünyanın ikinci yüksek dağı K2’yi denemek için Karakurum dağlarına gidiyorum. Aslında geçen yıl hem fiziksel hem psikolojik olarak K2’yi deneyebilecek duruma ulaştığıma kanaat getirmiştim.
1998 yılında 8516 metrelik dünyanın dördüncü yüksek dağı Lhotse’nin zirvesine altı kişilik güçlü ekibimizden ulaşan tek dağcı olmuştum ve hemen aynı yıl, bu kez sonbaharda 8163 metrelik dünyanın sekizinci yüksek dağı Manaslu’da zirveye ulaşamamakla birlikte, ki o sezon kimse ulaşamadı – biri benim partnerim olmak üzere iki dağcı hayatını kaybetti, gösterdiğim performans kendime güvenimi en üst seviyeye çıkarmıştı. Ancak çok yoğun bir koşuşturmacayla geçen 1999 yılında koşullar benim için uygun olmadı.
2000 yılında, 8848 metrelik dünyanın en yüksek dağı Everest’in zirvesine ulaştıktan tam beş yıl sonra, bu kez dünyanın en zor dağını denemek benim için tek kelimeyle heyecan verici. Bugüne dek K2’yi anlatmak için pek çok tanımlama yapılmış, benim en hoşuma gideni ise; “Dağların Dağı” sözü. K2, tek kelimeyle dağların dağı. Bugüne dek yalnızca 164 dağcı zirvesine ulaşmayı başarabilmiş ve 57 dağcı bu uğurda can vermiş. Bu oran K2’yi dünyanın en tehlikeli dağı yapıyor. Buna göre zirvesine ulaşan her üç dağcı için bir dağcı hayatını kaybediyor. 1995 yılının 17 Mayısında Everest’in zirvesine ulaşan 592. dağcı olmuştum, bugün bu rakamın 1000’in üzerinde olduğunu tahmin ediyorum. Bir de normal yüksek irtifa dağcılığında kazaların % 40’ı zirve günü yada iniş sırasında meydana gelirken, K2’deki kazalara baktığımızda bu oran % 60’a çıkıyor. Bu da, dağın fiziksel olarak son derece zor olduğunun bir göstergesi. Kazaların çoğunluğu aşırı yorgunluğa bağlı hatalardan ve tükenmekten kaynaklanıyor.
K2 dağının ilk çıkışı 1954 yılında İtalyanlar tarafından, bizim de bu yıl deneyeceğimiz Abruzzi sırtından yapılmış. İkinci çıkışı ise 23 yıl sonra gerçekleşmiş. 1986 ve 1996 yıllarında büyük trajedilerin yaşandığı ve 1998 – 1999 yıllarında kimsenin zirvesine ulaşmayı başaramadığı K2 dağı, umarım bu yıl daha yumuşak davranır dağcılara.
SERANİT firmasının sponsorluğuyla gerçekleştireceğim bu tırmanışı, Ağrı dağı kış tırmanışında zirveden dönerken yitirdiğimiz sevgili İskender (Iğdır) anısına gerçekleştirmek istiyorum. Her şey iyi giderse, üç ay sürecek bu ekspedisyonun sonunda da beşinci kitabımı yazacağım. Üç ay süre ile ne yazık ki çok sevdiğim bu köşede sizlere hitap edemeyeceğim. İlk yazımda hatırlarsanız şöyle bir ifade kullanmıştım; “Kelimelerle kendimi çok daha rahat ifade edebildiğimi farkettiğim andan itibaren, yazmak en az tırmanmak kadar doğal bir eylem oldu benim için. Nasıl tırmandıkça, gezdikçe, okudukça öğreniyorsam, aynı şekilde yazarken de öğrenebildiğimi gördüm, ki “öğrenmek”, benim en büyük mutluluklarımdan biridir.”
Görünen o ki, öğreneceğim yeni şeylerin sırası gelmiş ve beni K2’de bekliyor. Öğrenmek, kendimi geliştirmek ve daha sonra bunları sizlerle paylaşabilmek için bu tırmanışı yaşamam gerekiyor. Hayatım boyunca yaptığım herşeyden daha zor olan K2 ekspedisyonunda, yeni bir dağa tırmanacak, yeni bir coğrafya ve kültür tanıyacak, yeni kitaplar okuyacak ve yeni şeyler öğreneceğim. Sonra da işin en güzel kısmına sıra gelecek; paylaşmak.
Yaz boyunca, haftada bir buluştuğumuz bu köşede karşılaşamama düşüncesi beni de hüzünlendiriyor, ancak tutkularımı anlayışla karşılayacağınızı ümit ediyorum. Eylülde tekrar buluşmak dileğiyle sağlıcakla kalın, ve lütfen dağcılara şans dilemeyi ihmal etmeyin…
İnsanın idrak etme gücüyle, elde etme yeteneği arasında ancak tutkuyla birleştirilebilen bir aralık vardır.
Halil Cibran