K2’ye Doğru

K2 ekspedisyonu için neredeyse iki yıllık bir planlamanın ardndan 6 farklı ülkeden 10 dağcı biraraya geldik. Amerikalı dağcı dostum Gary’nin önderliğinde oluşturulan bu grupta her bir üye ekipten 3-4 kişiyi daha tanıyor. Hepimiz ekipteki diğer dağcıların en az ikisi, üçüyle daha önceden birlikte tırmanmış durumdayız.

Listeye şöyle bir bakıyorum da, gerçekten de çok güçlü bir ekibiz. Hatta bugüne dek içinde bulunduğum en güçlü ekip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 10 dağcı, beşimiz Everest dahil olmak üzere, toplam 23 defa 8000’lik dağların zirvesine çıkmışız ve grup olarak, hepsinin zirvesine ulaşamamış olsak da, dünyadaki 14, 8000’lik dağın herbirinde ekspedisyonlara katılmış durumdayız. Üstüne üstlük herbirimiz de doğuştan getirdiğimiz 20 adet parmağımıza hala sahibiz.

Bu yıl K2’deki gruplar arasında, Yüksek İrtifa Taşıyıcısı, rehber, Şerpa yada Oksijen gibi dışarıdan herhangi bir destek almadan tırmanışı deneyecek olan tek grup biziz. Tamamen kendi yeteneklerimiz ve gücümüzle bu tırmanışı yapacağız.

Bu düşünceyle 30 Mayısta Rawalpindi’de bütün ekip buluştuk ve ekspediyonumuz böylece başladı.

Gary ve Tony K2 ekspedisyonu öncesinde halledilmesi gereken Turizm Bakanlığındaki bürokratik işler için bir hafta önce gelmişlerdi. Nitekim 30’unda ufak tefek konuların dışında hemen hemen her şey hallolmuş durumdaydı. Turizm Bakanlığınca verilen ve acil durumlarda kurtarma helikopterinin kullanımı, varsa uydu telefonunun izin evraklarının hazırlanması ve kullanımı, çevre temizliği, çöplerin ne şekilde imha edileceği ve ne tür atıkların geri taşınacağı, taşıyıcılar için iaşe, çalışma, ödeme ve sigorta koşulları, Liasion Officer’ın yetkileri ve görevleri gibi konuların anlatıldığı ön-briefing ardından son-briefing, Pakistan’da üç ay kalacağımız için her ekip üyesi için hazırlanacak olan polis evrakları, K2 tırmanışı ve Ana Kampa yürüyüş için ödenen harçlar, olası bir helikopter kurtarması için ödenen ve kullanılmadığı taktirde geri alınabilir ücret, çevre temizliği için ödenen geri alınabilir ve alınamaz olan ücretler, Ana Kampa gidecek olan 3 ton malzememizi taşıyacak olan taşıyıcıların sigortaları ve taşıyıcılara, ekspedisyonların vermekle yükümlü olduğu yiyecek, giysi ve gözlükler, bir hafta sürecek yürüyüş için ekibin yiyecekleri, Ana Kampta yiyceklerimiz ve aşçılar gibi çok zaman alıcı konuların hemen hemen hepsi hallolmuş durumdaydı.

Aslında evraklarımız artık tamam ve Skardu’ya doğru Mayıs sonunda yola çıkabilecektik ama bizim için ayarlanan “Liasion Officer”, ya da kısaca L.O. ortada olmadığı için yola çıkamadık. Pakistan’daki her ekspediyona resmi görevli olan bir L.O. veriliyor. L.O.’nun görevi, gerektiği takdirde ekspedisyonla, Turizm Bakanlığı, Ordu, taşıyıcılar ve yerel halk arasındaki ilişkiyi sağlamak ve ekspedisyonda herşey kitaba uygun yapılıyor mu diye kontrol etmek. Karakurum dağlarının bizim gidiyor olduğumuz bölgesindeki bütün ekspedisyonlara, Hindistan’la Pakistan arasındaki savaş nedeniyle, üst rütbeli bir subay L.O. olarak veriliyor. Pakistan’ın diğer yerlerindeki ekspedisyonlarda ise sivil L.O.’lar görev yapıyor. L.O.’nun yapılan her ekspedisyona göre ihtiyaç duyacağı baştan aşağı bütün malzemeleri, o ekspedisyon temin ediyor. Sonunda Turizm Bakanlığından yeni bir L.O. talep ettik ve onun gelmesiyle bir gün sonra yola çıktık.

İlk bakışta asla sığmaz dedirten cinsten bütün malzemelerimizi, otobüs yükleme konusunda usta Pakistanlılarla birlikte, kiraladığımız otobüse tıka basa doldurduk. Akşam yemeğimizi de yedikten sonra saat 21:30 sularında, tarihi Rawalpindi’den yada 15 km. mesafedeki, geçtiğimiz 40 yıl içinde son derece modern bir mimari projeyle inşa edilen İslamabad’dan Skardu’ya doğru yola çıktık. Bütün gece olduğu gibi, bütün gün de yolda geçti. Ünlü Karakurum Highway’de kuzeye doğru çıktık ve Gilgit’e 45 dakika mesafedeki Skardu ayrımından saparak, 6 – 7 saat de İndus nehrinin kenarında, çok daha virajlı, dağlık, dik ve ürkütücü bir yolda ilerledik ve yola çıktıktan tam bir gün sonra yorgun argın Skardu’ya vardık. Ana Kampa yapacağımız uzun yürüyüş için malzemelerimizi hazırladık ve çadırlarımızı kontrol ettik.

Bir gün burada dinlenmenin ardından bu kez Jeeplere bütün malzemelerimizi yerleştirip, herbirimiz ikişer, üçer içlerine doluştuk. Yağmurlu bir havada, Skardu – Askole arasındaki oldukça dik, keskin virajlarla dolu, hatta yer yer bayağı tehlikeli olan yolu, yaklaşık 8 saatte geride bırakarak kara yolunun ulaştığı son noktaya vardık. Buradan sonrasını yürüyerek gideceğiz. Etrafımıza toplanan yüzlerce taşıyıcının arasında Jeepleri boşalttık ve gece için çadırlarımız kurduk. Bundan sonra en az iki ay boyunca çadırda yatıp kalkacağız.

Bir hafta sürecek yürüyüşümüze başlamadan önce 3 tonluk malzemelerimizin yirmibeşer kiloluk yükler haline getirilmesi, herbirinin numaralanması ve hangi taşıyıcıya verildiğinin kayıdının tutulması işleri saatler sürdü. Yükünü alan ve kayıdını yaptıran taşıyıcılar sırayla yürüyüşe başladı, biz de 165 taşıyıcının arasına karışarak K2’nin Ana Kampına doğru ilerlemeye başladık. Aynı günlerde, hem K2’ye hem de 8047 metrelik Broad Peak’e doğru giden başka ekipler de rotada olduğu için, Baltoro buzulu oldukça kalabalık ve renkliydi. Askole ve K2 dağının Ana Kampı arasındaki mesafe taşıyıcıların ücretlerinin hesaplanmasını kolaylaştırmak için 12 etap olarak düşünülmüş. Taşıyıcılara yarım etap ta dinlenme süresi tanınmış, böylece her biri 3-4 saatlik yürüyüş içeren toplam 12.5 etabımız var. Yürüyüş boyunca sabahları 05:00 ile 06:00 arasında uyanıp, kahvaltının ardından yola çıktık. Öğle yemeklerini yanımızda taşıdığımız bisküvi, konserve gibi şeylerle geçiştirdik.

K2’nin en güzel fotoğraflarının çekildiği yer olan Concordia’ya doğru yapılan bu 70 kilometrelik yürüyüş, kendisiyle Himalayalar’da 1998 yılında tanıştığım ünlü fotoğrafçı ve dağcı Galen Rowell’ın ifade ettiği gibi; Tanrıların tahtına bir yolculuktan farksız. Hava genellikle bulutlu, kapalı ve yağışlı olmasına rağmen, bu bölgedeki Great Trango, Nameless Tower, Uli Biaho, Paiju Peak, Cathedral Towers, Lobsang Spire, Muztagh Tower, Gasherbrum IV ve Masherbrum gibi olağanüstü etkileyici dağlar zaman zaman gizemli güzelliklerini bize gösterdiler. Ve tabii ki, en sonunda muhteşem K2 de…

Ana Kampa vardıktan sonraki 4-5 hafta üst kampların kurulması, malzemelerin taşınması ve rotanın sabit hatlarla döşenmesi işleriyle geçti. Sürekli kötü giden havaya ve son derece tehlikeli rotaya rağmen, dağdaki diğer ekiplerle birlikte çalışarak en sonunda Chris’le birlikte 7400 metrede 3. Kampımızı kurabildik. Ondan sonra ise tam 16 gün fırtına hemen hemen hiç dinmedi ve 7400 metreye hiç kimse bir daha ulaşamadı. İki kez zirveye gitmeyi denediğimiz halde fırtınadan ve çığlardan dolayı geri dönmek zorunda kaldık. İkinci denememizde, Chris Andy ve ben 6700 metredeki ikinci kampımızda tam 4 gün iyi hava bekledik. Ancak hava düzelmedi, fırtınanın ortasında tekrar Ana Kampa, 5000 metreye indik. Sanki bize şaka yapar gibi ertesi gün hava bir anda açtı. Oturup uzun uzun düşündüm ve daha hiç dinlenemeden tekrar 1. Kampa, 6000 metreye çıkmaya karar verdim. Chris ve Andy bir gün daha dinlenmek istediklerini söylediler, böylece onlarla aramız bir gün açıldı. Andy nedense bu işten pek hoşlanmadı ama, bence herkes kendi kararını kendisi verir. Onlar dinlenecek diye bir gün kaybetmek istemiyorum.

Aynı gün 6000 metreye, ertesi gün de, 2. Kampı atlayıp İvan ve Fabizio ile birlikte 3. Kampa çıktım. Burada bizi ne yazık ki kötü bir sürpriz bekliyordu. 3. Kamp tamamen yok olmuş, tabii içindeki bütün malzemeler de. Üç hafta önce sabit hatlarda kullandığımız sağlam iplerden kestiğim iple bağladığım çadırları buz vidasıyla hemen arkadaki buz duvarına sabitlemiştim. Aralıksız süren fırtınada buz vidası bile yerinden sökülmüş. Ümitsiz arayışımızı saatlerce sürdürdük ancak ne yazık ki sonuç yok. Daha bir kez giyme fırsatı bulamadığım kaz tüyü elbisemi, kaz tüyü eldivenlerimi, kalın çoraplarımı, 4 günlük yiyeceklerimi, yedek pillerimi ve filmlerimi, küreklerimizi, teknik malzemelerimizi, iplerimizi, işaret çubuklarımızı, kısacası zirveye giderken ihtiyaç duyacağımız herşeyi kaybettik. İvan ve Fabrizio bu şartlar altında tırmanışı sürdürmek istemedi ve 2. Kampa geri döndü. Hayatımda en sevmediğim şeylerden biri, bir şeyi denemeden vazgeçmektir, herşeye rağmen denemeye karar verdim. Korelilerin çadırından kaz tüyü bir anorak ödünç aldım ve bu durumu telsizle Ana Kampa haber verdim. Korelilerin Şerpaları bu çadırı daha bugün kurdular, en erken 2-3 gün sonra tekrar gelecekler. İki gün içinde biz zaten zirveyi denemeyi bitireceğiz. İki İtalyan, bir Brezilyalı ve bir Pakistanlı yüksek irtifa taşıyıcısından oluşan ekibin çadırlarında da kendime yer bulunca bütün sorun çözüldü. Önümdeki tek sorun kaz tüyü elbisem ve eldivenlerim olmadan K2’nin korkunç soğuğuna dayanmak. Teknik zorlukları ve tehlikeleri saymıyorum, onlar zaten her durumda karşımıza çıkacaklar ve ben onlara hazırım…

Yine de 5250 ve 7450 metre arasında 96 tane sabit hat kurduktan ve 3000 – 3500 metre ip döşedikten sonra, emniyetsiz olarak son derece tehlikeli ve zor rotada tırmanmak çok ilginç olacak.