Bir Pazar sabahı eşim Yıldız ve onun anababasıyla Sapanca’da göl kıyısında kahvaltıya gittik. Masamıza hizmet eden genç, konuşmalarımıza kulak kabartıyor, bizim sohbetimizle ilgileniyordu.
Bu ilgi hoşuma gitti; içimden, kitaplarımdan birini imzalayarak ona vermek geldi. Yanımda kitap yoktu, ama ’İmzalayıp adresine gönderebilirim,’ diye düşündüm. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
”Kitap okur musun?”
”Ara sıra okurum.”
”İstersen sana bir kitap gönderebilirim.”
Sanki yüzünde, beklemediği bir durumla karşılaşmış insanın rahatsızlığı belirdi. Tereddütlü bir sesle, ”Iııı… Kitap… Yani buranın adresini falan bilmiyorum,” dedi. Anlayamadığım bir kaygısı vardı.
Annesi, Yıldız’a daha sonra demiş ki: ”Ne kadar enteresan. İnsanlar hiç farkına varmadan kendi kaderlerini tayin edecek seçimler yapıyorlar. Belki bu gencin eline geçecek kitap, onun hayatını değiştirecekti. Ama buna fırsat vermedi.”
Yaşamımız her gün yaptığımız binlerce seçimden oluşuyor. Her seçim bir kapı açar ya da kapatır. Şimdi elinize bu kitabı aldınız ve alayım mı, almayayım mı diye düşünüyorsunuz. Karar verme durumundasınız. Sıkıcı bir kitap olabilir ve boşuna para ve zaman harcamış olursunuz. Ama belki de yaşamınızı zenginleştiren önemli bir kaynağa sahip olursunuz.
Şimdi elinizde tuttuğunuz bu kitabı almanız ve okumanız için yukarıdakileri yazdım. Bu kitabı okumanızı istiyorum.
Niçin?
Önemli bir kaynak olduğuna inandığım için. Gerçekten yaşamak isteyen, ’ruhuna gereken özeni gösterir’. Kitapta okuyacağınız gibi Socrates, ”Bir insanın hayattaki en önemli faaliyeti ruhuna gereken özeni göstermesidir,” der. Bu kitabı okuyarak ruhunuza özen göstermiş olacağınızı biliyorum.
Hiç dağa tırmanmadım, dağa tırmanmakla hiç ilgilenmedim, şimdiden sonra ilgileneceğimi de sanmıyorum. Elinizde tuttuğunuz bu kitabı, dağa tırmanmayla ilgili bir kitap sanarak almayabilirdim. Nasıl oluyor da dağa tırmanmayı büyük bir başarı olarak gören birinin yazdığı kitaptan bu kadar etkileniyorum? Üniversite öğrencilerinin, öğretmenlerin, yöneticilerin ve anababaların okumasını niçin istiyorum?
İnsanlar niye dağa tırmanır? Bu soru üzerinde pek düşünmemiştim. Nasuh Mahruki, dağa tırmanma gibi çok somut bir şeyden bahsederken bu eylemin altında yatan gerçek sürecin gizemini sergilemiş. Okurken ara sıra soluğumu tuttum, tüylerim ürperdi, gözlerim nemlendi. Dağa tırmanmanın ruhsal bir yolculuk olabileceğini gördüm. ”Ölümün olduğu bir dünyada yaşam çok ama çok değerlidir. … Dağ beni istemezse saygıyla kabul ederim ve sağ salim gitmeme izin verdiği için ona teşekkür ederim.” Yaşamın gizemi bu yolculuğa bakışta saklı; Nasuh Mahruki’nin dağlara bakışında bu gizemi buldum. Etkilendim.
Bu kitabı okumak benim için ruhsal bir yolculuk oldu.
Yaşanmamış yaşamlar dünyasındayız. Ya sen hayatı yaşarsın ya da hayat seni yaşar. İnsanların çoğu bunun farkında değil. Yani konu benim dağa tırmanmam değil, konu yaşamımın hakkını vererek yaşamam. Ve bu dünyada büyük bir çoğunluğumuz yaşamadan ölüyoruz. Erich Fromm, ”Yaşanmamış yaşamlar, tüm savaşların ve kötülüklerin kaynağıdır,” der. Kötülükler ve savaşlar devam edip gittiğine göre…
İnsan kendi yaşamını yaşamayı nasıl seçer? Olabileceğinin en iyisi olma yolunu nasıl seçer? İlk adım farkına varmaktır. İlk adımı atmak isteyenler için bu kitap önemli bir kaynak.
***
Nasuh Mahruki sakin, alçakgönüllü biri. Kendine saygısı var, ama kendini beğenmiş biri değil. Anladığım kadarıyla Nasuh’un isminin, ’nush’ kökünden gelen ve ’nasihat eden’ şeklinde yorumlanabilecek bir anlamı da var. Bu kitapta, olabileceğinin en iyisi olmak isteyenlere gerçekçi altmış dört öğüt var. Unutmamak gerekir ki bu, kırk iki yaşında ve bugüne dek çok az insanın başarabileceği birçok şeyi başarmış bir insan tarafından kaleme alınmış bir kitap. Bence bu gerçek Nasuh’a, isminde de saklı olan, insanlara öğüt verme hakkını veriyor.
***
Kitap, yaşarken yaptığımız seçimlerle ilgili. Yaşadığımız yaşamı seçiyoruz; hepsi bu. Sanki ince bir buğuyla kaplı gözlük camları kitabı okudukça temizlendi. Kitap kutup yıldızı gibi yol gösterecek altmış dört temel kavramı işliyor. İşte size birkaç örnek: ”Hayatımızla ilgili seçimlerimizin sorumluluğu, seçtiğimiz hayatı yaşamaktır. Ve bu geri döndürülemez ve devredilemez bir sorumluluktur.” ”En önemli seçim kendimiz olmayı seçmemizdir. Bu dünyada sizden sadece bir tane var. … Yaşamın bizden beklediği budur: Olabileceğimizin en iyisi olmak.”
Şimdi muhtemelen tuhafınıza gidecek bir şey söylemek istiyorum; söylemem gerekiyor. Ben kişisel gelişim kitaplarının çoğunu ciddiye almam. Kendisi gelişmemiş insanların yazdığı gelişim kitapları sadece aklımı değil, ruhumu tırmalıyor. Birçok kitap şişkin bir ego yaratmanın, kendine güvenen, ’ben her şeyi yapabilirim’ duygusu içinde bir insan olmanın istenilen bir şey olduğunu bar bar bağırıyor. Ve ’kişisel gelişim eğitimi’ olarak bu şişkin ego geliştirmenin tekniklerini anlatıyorlar. Evet, kişisel gelişimden şişkin ego geliştirmeyi anlayan yerli ve yabancı yazar çok. Bu yazarların ’kişisel gelişim eğitimi’ dediğine ben ’ego geliştirme teknikleri’ diyorum.
Yaşamın gerçeği ise, bu tür şişkin egolu insanların pek sevilmediği ve sürdürülebilir başarılara imza atamadığı; gerçek bu. ”Kimse sevmezse sevmesin, ben kendimi seviyorum, o bana yeter!” demek bu gerçeği değiştirmiyor. Gördüğüm kadarıyla ’ben bilinci’ bu dünyanın baş belası. Hep böyle olmuştur ve böyle olmaya devam ediyor. Ben bilincindeki insanların çokluğu dünyada ve kendi toplumumuzda daha çok sorun yaratıyor. Çoğu gelişimcinin bu gerçeği görmeden veya umursamadan daha ’gelişmiş ben’ler için teknikler, uygulamalar, felsefeler önermesi sorunları çözmeyecektir; aksine artıracaktır.
Memnuniyetle görüyorum ki, Nasuh Mahruki onlardan biri değil. ”Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır. Asıl olan birimizin diğerinden daha iyi olması değil, her birimizin kendi içimizde taşıdığımız potansiyeli, kendimiz için en iyi ve en doğru olanı bulmasıdır. Kendi potansiyelinin doruğuna ulaşan insan, zaten yaşam içinde diğerlerinin arasındaki doğru yerini de bulmuş olur.” İşte bu gelişmiş insanın biz bilinci. O nedenle, kitap aslında bir ruhsal yolculuğu anlatıyor, diyorum.
Değişik alanlarda beni aydınlatan, yukarıda söylediğim gibi ’kutup yıldızı cümleler’ oldu. Onlardan bazılarını sizinle birlikte gözden geçirmeden edemiyorum:
Kendi Everest’ine çıkmış biri olan John Wooden, UCLA’da (University of California, Los Angeles) basket koçu olarak çalışırken üniversitesinin basket takımını (UCLA Bruins) on iki yıllık bir dönem içinde on kez ulusal şampiyon yapmıştır. Kendi alanında efsanevi bir kişi olarak algılanan John Wooden başarı tanımını tekrar tekrar gözden geçirerek iyileştirmiştir. Üzerinde karar kıldığı başarı tanımı şudur: ”Başarı bir iç huzurdur; yapabileceğinin en iyisini yapmış olmayı bilmekten gelen bir iç huzur.”
Aşağıdaki satırları okurken bizim toplumun efsane kişisi olan Nasuh Mahruki’nin de başarı tanımının aynı olduğunu gördüm. ”Profesyonel dağcılık kariyerimde zirvesine varamadan geri dönmek zorunda kaldığım çeşitli dağlar oldu ama hiçbiri iyi hazırlık ve iyi bir planlama yapmamış olmamdan veya yetersizliğimden kaynaklanan bir sebeple olmadı. Bugün geriye dönüp baktığımda kendimi başarılı bir dağcı olarak kabul etmemin en önemli sebebi budur. O gün eğer o tırmanışı dağın nesnel koşullarından dolayı sonuçlandıramadıysak, zaten başka kimse de sonuçlandıramazdı.”
Bu kitabı okurken sık sık kendi yaşamımdaki seçimleri ve o seçimlerdeki cesaret konusunu düşündüm. Seçimlerimde disiplin ve cesaret var mıydı? Bu konuda karar verebilmem için önce cesaret ve disiplinin ne olduğunu bilmem gerekiyor. Kitabı okuduktan sonra, şimdi, daha açık seçik değerlendirebiliyorum: ”Kolaya kaçmadan insanın kendine yakışanı seçmesinin adı disiplindir. Yaşamdaki disiplinimizin en büyük kaynağı, kendimize duyduğumuz saygıdır…”
”Disiplinli bir yaşam, önce özsaygıyı ve özgüveni, sonra da her durumda doğruları ve haklılığı savunabilme cesaretini getirir. … Cesaret, hayatın dinamikleriyle kumara oturmak değil, kendi güçlü taraflarımızla, hayatın içinde hak ettiğimiz yeri elde etmek için harekete geçmektir. Cesaret, korkunun olmaması değil, korkunun kontrol edilmesidir. … Yaşamdaki cesaretimizin ölçüsü yaptığımız seçimlerde görülür. Sonuçları belirleyen de aslında bu seçimlerdir.”
Bu önsözü, kitaptan aldığım bir cümleyle bitirmek istiyorum:
”İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli fark, kendi tercihlerini yapabileceği ve kendi yolunu çizebileceği özgür bir iradeye sahip olarak yaratılmış olmasıdır. Bu nedenle insanlar yaptıkları ve bazen de yapmadıkları şeylerden sorumludurlar.”
Umarım bu kitabı okurken benim kadar haz alırsınız.
Doğan Cüceloğlu
İstanbul, Sonbahar, 2010
NASUH MAHRUKİ’NİN İLK SÖZÜ
http://www.kendieverestinizetirmanin.com/ilksoz-ali-nasuh-mahruki.asp
http://www.kendieverestinizetirmanin.com/nasuh_digital_book/index.html
İLGİLİ LİNKLER
Bir şeyi iyi anlamanın ve anlatmanın etkin yolu yapmaktır
Başarının sırrı 64 doğru adımda
Kendinizi nerede görmek istiyorsunuz?
Nerede bir istek varsa, orada bir yol vardır
Kendi Everestinize Tırmanın (Melih Arat)
Nasuh Mahruki Yolculuğunu Anlattı