Maceranın 5 Yüzü
Macera deyince ilk anda aklımıza zorlu, tehlikeli, fiziksel ve psikolojik olarak zahmetli, çeşitli riskler ve belirsizlikler içeren ama bir o kadar da heyecanlı ve çekici süreçler gelir. Bazılarımız yaradılış itibariyle bu tür süreçlerden büyük keyif alır, heyecan duyar. Kişilikleri ve üretkenlikleri bu tür etkinliklerle beslenir ve bu sayede hayatla daha kuvvetli bir ilişki kurarlar. Bu yaklaşım elbette ki herkes için değildir. Hatta çoğumuz için geçerli değildir demek daha doğru olur.
Geniş anlamıyla; yapılan eylemin içinde belirli dozda heyecan ve bilinmezlik olan, sportifinden tutun da bilimseline kadar çeşitli açılımları bulunabilen, insanın rutin alışkanlıklarının ve güvenlik alanının dışında yaptığı etkinlikler olarak tanımlayabiliriz. Hedefler çok farklı olabilir; bir dağın zirvesine varmak veya daha önce erişilmemiş bir yere gitmek gibi. Daha önce binlerce defa denenmiş bir şeyi yapmak da olabilir, sonuçta o deneyim sizin için yine de bireysel bir maceradır.
Kendilerini “macera” diye nitelendirdiğimiz süreçlere yakın hisseden gerçek anlamıyla “maceracı” diyebileceğimiz kişiler, çoğu zaman kendilerini bu şekilde tanımlamazlar. Bu tanımlama, belirsizlik ve tehlike içeren süreçlerle sağlıklı ilişki kurmakta zorlanan ve bu tür süreçlerden uzak durmaya özen gösteren sıradan insanlar tarafından yapılır.
Kendimi, halk dilindeki anlamıyla “maceraperest” olarak görmüyorum. Profesyonel sporcuyum ve yaptığım etkinliklerde bilinmezlik ve risk çok. Ama bu etkinliklerin hiçbirini, sırf heyecan veya macera lezzeti almak için yapmadım; tam tersine her seferinde çok net ve profesyonelce, akılcı seçilmiş hedeflere ulaşmak için yola çıktım. Geriye dönüp baktığımda üstlendiğim en yüksek riskli “macera”nın, bir insanoğlunun yapabileceği dünyadaki en tehlikeli bir kaç işten biri olan K2 tırmanışı olduğunu tereddütsüz söyleyebilirim. Bu tırmanışı da heyecan olsun diye yapmadım elbette. Bir hedef ve plan doğrultusunda, “K2 dağına tırmanan ilk Türk dağcı olmak istiyorum” düşüncesiyle bu kadar zorluğa girdim. Bu tırmanışı; hem benim bireysel varlığıma çok şey katacağını, hem de ülkemin dağcılık sporu gelişiminde çok önemli bir iz bırakacağını düşünerek gerçekleştirdim…
Kendi adıma 20 yaşından bu yana, “macera” olarak nitelendirilebilecek sayısız deneyim yaşadım. Bunların her birinde de önkoşulum, süreçlerin bana bedensel ve ruhsal bir şeyler katmasıydı. Beni geliştirdiğini düşündüğüm sürece, göze alamayacağım hiçbir risk ve tehlike olmadı bugüne dek. Ancak dediğim gibi önkoşul; süreçlerin beni geliştirmesi, büyütmesi kısacası bana öğretmesi oldu her zaman. 12 yıl önce Kar Leoparı ünvanının peşinde koştururken de, Everest’e, Cho oyu’ya, Lhotse’ye, K2’ye tırmanırken de, motosikletimle İran’ı, Pakistan’ı, Hindistan’ı, Nepal’i, Tibet’i yaşarken de, veya yelkenli bir tekneyle Mısır’a, Lübnan’a, İsrail’e giderken de, Alaska’nın kuzeyinde, donmuş arktik okyanusu üzerinde 80 kiloluk kızağımı sadece harita, pusula ve GPS desteği ile yön bularak 180 kilometre çekerken de, hatta AKUT’lu dostlarımla birlikte sayısız kereler ölümcül süreçlere girip insanların en değerli şeyini, hayatlarını kurtarırken de veya dünyanın değişik coğrafyalarında pek çok belirsizlik ve bilinmezlerle dolu süreçlere girip çıkarken de tek kuralım, bu süreci sağ salim atlatabilirsem daha büyümüş, gelişmiş, olgunlaşmış ve kendimi daha iyi tanımış olma beklentimdi.
Maceranın bir gün biteceğine inanmıyorum; insanoğlu, kendi bireysel varlığıyla bir eylemi gerçekleştirip, onun yaratacağı dönüşümü ve kişisel gelişimi yaşamak arzusunu koruduğu sürece, ki bu insan olmanın en temel güdülerinden biridir, macera arayışı her zaman varlığını sürdürecek.
Maceranın 5 yüzü teması üzerine son olarak bir de, güzel dünyamızda macera denince, aklıma gelen en üst düzey maceraları da kendimce bir değerlendirmek isterim.
1) Birinci sıraya herhalde uzaya gitmeyi yerleştiririm. Bugün için insanoğlunun en büyük macerası uzayın bilinmezliklerinin keşfi olur.
2) İkinci sıraya bir kutup yürüyüşü uygun düşer. Güney Kutbu’na, dışarıdan destek almadan karadan tur kayağı ile ulaşmak hem fiziksel hem psikolojik çok zorlu bir macera olur.
3) Yelkenli bir tekne ile dünya denizlerini tek başına dolaşmak da bence 3. sırayı hakeder.
4) Dünyanın en zorlu ve tehlikeli dağlarının başında gelen K2 dağı tırmanışını içerdiği yüksek riskler ve zorluklar sebebiyle 4. sıraya yerleştiririm.
5) İlk dört seçimim, fiziksel ve psikolojik müthiş zorluklarına ve tehlikelerine rağmen, uygun koşullar yaratıldığı taktirde yetenekli ve nitelikli insanlar tarafından başarılabilecek, bugüne dek de pek çok kez başarılmış hedeflerdir. 5. sıraya yerleştirdiğim ama bence en zoru olduğu herkesçe kabul edilebilecek olan en zorlu macera ise; dünya halkları arasındaki yüzlerce – binlerce yıllık sorunları çözmek ve ihtiyar dünyamızın ihtiyaçlarına duyarlı çözümler üreterek, çevresel tehditlerden kurtulup küresel barışı ve huzuru getirebilmek olacaktır.
Bunlar kategorik baktığımız takdirde kişiden kişiye değişiklik gösterebilecek tercihler. Ancak eğer insanoğlunun en büyük macerası nedir diye sorulacak olursa, vereceğim tek cevap olur; İnsanın bu dünyadaki yerini, anlamını, varlık sebebini ve yaratan ile arasındaki ilişkiyi anlamak için fizik ve metafizik planda, makro ve mikro ölçekte, hatta son yıllarda giderek izleyicisi artan kuantum planında, yeryüzündeki bütün dini, mistik ve bilimsel bilgileri birleştirip insanın neden varolduğunun ve burada ne yapması gerektiğinin cevabını aramak olacaktır.