Hadak Röportaj
/in Nasuh Mahruki Röportajları /tarafından nasuhmahrukiAKUT YÖNETİM KURULU BAŞKANI NASUH MAHRUKİ
Ali Nasuh MAHRUKİ, 21 Mayıs 1968’de İstanbul’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1992 yılında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, 2004 yılında Milli Güvenlik Akademisi’nden mezun oldu. Profesyonel sporcu, yazar ve fotoğrafçı olan Mahruki dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet sporları yapmaktadır.
Sovyet Asya’nın 7000 metreden yüksek beş tırmanışını da tamamlayarak, Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından KAR LEOPARI unvanı verilen Mahruki, Everest Dağı’na tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk müslüman dağcı ve YEDİ ZİRVELER projesini tamamlayan dünyanın en genç dağcısı oldu. 8000 metreden yüksek Cho Oyu, Lhotse ve K2 dağlarına oksijen desteksiz olarak tırmandı. 15 yıl aradan sonra Everest Dağı’na bir kez daha tırmandı. Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal, Sıkkım, Tibet, Bhutan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde motosiklet seyahatleri yaptı.
Liderlik, takım çalışması, kişisel gelişim, kendini tanıma, hedef odalılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi gibi konularda motivasyon konuşmaları ve seminerler düzenlemektedir ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde “Takım Çalışması ve Liderlik” dersi vermiştir. Çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapmıştır ve çeşitli televizyon kanallarında belgesel programları hazırlamıştır.
Arama Kurtarma Derneği – AKUT kurucu üyesi ve başkanı, Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği – UGSAD, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Sualtı Araştırmaları Derneği – SAD, Gezginler Kulübü üyesi ve Ortak İdealler Derneği kurucu üyesidir.
Eserleri: Bir Dağcının Güncesi – Everest’te ilk Türk – Bir Hayalin Peşinde – Asya yolları, Himalayalar ve Ötesi – Yeryüzü Güncesi – Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir, Kendi Everest’inize Tırmanın.
* Dağcılıkla 1988 yılında Bilkent Üniversitesinde başladınız. Peki, neden Dağcılık?
Çocukluğumdan itibaren doğaya ve hayvanlara düşkün bir yapıya sahiptim ve onlarla her zaman rahat iletişim kurdum. Üniversiteye başladığımda tanıştığım dağcılık sporuyla birlikte doğada spor fikriyle tanıştım ve ilk andan itibaren hem yetenekli olduğumu fark ettim hem de çok keyif aldım. Üniversitede yeni kurulmakta olan dağcılık kulübünde en temel teorik ve pratik eğitimlerle başlayarak kendimi geliştirdim. Dağcılığın yanı sıra mağaracılık, aletli dalış, yamaç paraşütü gibi çeşitli doğa sporlarını da öğrendim ve büyük bir heyecan ve zevkle bu sporları yaptım. Dağcılık hayatım aslında denemeyle başladı, dağcılık kulübü kuruluyor yazılı basit bir duvar ilanının peşinden gitmeye karar vererek bir anlamda hayatımı değiştirmiş oldum. O yüzden üniversitelerdeki genç arkadaşlarıma mutlaka kulüp ve topluluk faaliyetlerine katılmalarını ve ilgilerini çekeceklerini düşündükleri alanları denemelerini öneriyorum.
* AKUT’un kurucularındansınız. Türkiye AKUT’u 1999 depreminde tanıdı. AKUT nasıl kuruldu?
AKUT’u biz 1994 yılında Bolkar dağlarında yaşanan çok üzücü bir olay sonrası kurmaya karar verdik. Yıldız Teknik Üniversitesinden 5 dağcı Bolkar dağlarında Medetsiz Dağı’nda bir kaza geçiriyorlar. Üçü bir şekilde dönüyor ama ikisinden haber alınamıyor. Bu haber üzerine o günlerde yetkin ve donanımlı çok sayıda dağcı bu çocuklar için bölgeye gittik. O zamanlar Türkiye’de böyle bir arama kurtarma takımı olmadığı için, bu tür bir kaza durumunda haberi alan dağcılardan uygun olanlar hemen evine gider, malzemelerini toplar ve ivedi bir şekilde bölgeye gider ve orada bir araya gelen dağcılarla birlikte doğaçlama bir şekilde gerekli arama-kurtarma çalışması yapılırdı. Bu olayda da öyle oldu, neredeyse 100 dağcı iki grup halinde 14 gün, dağların altını üstüne getirerek çocukları aradığımız halde bulamadık. Çoğumuz çok iyi dağcılardık ama arama ve kurtarma başka bir disiplinmiş. Bu acı olaydan sonra, dağlarda ve doğada oluşabilecek bu tür kazalara karşı bugünden örgütlenmeye, hazırlanmaya karar verdik. 1995 yılı araştırma ve öğrenme çalışmalarıyla geçerken, Türkiye’nin ciddi bir doğal afet tarihi olduğunu ve bu konuda önemli eksikleri olduğunu öğrendik.
Böylece, madem gönüllülükle çalışacak bir arama kurtarma ekibi kuruyoruz bunu neden sadece çok sevdiğimiz dağ ve doğayla sınırlandıralım ki diye düşündük ve ihtiyaç halinde deprem, sel gibi doğal afetlerde de gideriz devletimize, milletimize hizmet ederiz dedik. Bu düşünceyle, AKUT’un çalışma alanına dağ ve doğa sporlarında meydana gelebilecek kazalarla birlikte deprem, sel gibi doğal afetleri ve büyük kazaları da ekledik. İlk günden itibaren de bu şekilde çalışıyoruz.
* Marmara depremi başta olmak üzere birçok afette görev aldınız. Hayat kurtarmak nasıl bir duygu?
Hayat kurtarmayı herhangi başka bir şeyle karşılaştırmak mümkün değil. Çünkü yaşama şansı bitmiş ve artık onun için bundan sonrası olmayan birine, içinde bulunduğu ölümcül durumdan çekip alarak yeni bir hayat armağan ediyorsunuz. Dünyevi başka hiçbir şeyle kıyaslanabilecek bir duygu değil bu. Sadece kurtardığımız insanlar da değil bizim hayat içinde kesiştiğimiz, hayatına dokunduğumuz insanlar. Kurtardığımız insanların ailesi, çoluğu çocuğu, eşi, annesi, babası, dostları, sevdikleri de var. Bir kişiyi kurtarıyorsunuz ama yakınlarını da bir ömür boyu sürecek travmadan kurtarıyorsunuz. O nedenle hiçbir şeye benzemeyen çok özel ve bambaşka bir duygu.
* AKUT ve dağcılık faaliyetlerinizin yanında yazar ve fotoğrafçılık kimliğinizde ön planda. Fotoğrafçılığa nasıl başladınız?
Fotoğrafçılığa, dağcılığa başladıktan 1 yıl sonra başladım. Çünkü şunu fark ettim. Hafta sonları her öğrenci üniversitede kendine göre bir şeyler yaparken, biz de sürekli dağa, doğaya çıkıyorduk. Dalışa, tırmanışa, mağaraya ve kamplara gidiyorduk. Döndüğüm zaman da okulda, yurtta arkadaşlarıma anlatıyordum. Bir süre sonra ‘ben hakikaten çok güzel şeyler görüyorum – yaşıyorum’ dedim kendime. Bu anları belgelemek, fotoğraflamak ve daha güzel paylaşmak düşüncesiyle bir fotoğraf makinesi aldım. Aynı şekilde ilk andan itibaren çok keyif almaya başladım fotoğraf çekmekten ve dia gösterileriyle bunları paylaşmaktan. Herhangi bir eğitim almadım ama fotoğrafçılıkla ilgili çok kitap okudum, kendi kendime çeke çeke öğrendim, profesyonel fotoğrafçı oldum.
* HADAK kulübü bünyesinde kurulan ve eğitimlerine devam eden arama-kurtarma ekibimize ne gibi tavsiyeleriniz olacak?
Arama kurtarma konusunda öncelikle ekibi kuracağınız ve ulaşmayı düşündüğünüz bölgedeki yerel ihtiyaçları tespit etmenizi öneririm. Biz de AKUT’ta böyle çalışıyoruz. Ekiplerimiz kendi bulundukları yerel bölgelerdeki fiziksel ihtiyaçları ve coğrafi şartları tespit ediyorlar ve eğitim, lojistik, planlama gibi arama ve kurtarma çalışmalarına bizi hazırlayacak tüm konuları da bu gerçek ihtiyaçlara göre oluşturmaya çalışıyoruz. Mesela Antalya ekibi yaz aylarında çok yoğun çalışıyor. Antalya milyonlarca yerli ve yabancı turist çekiyor, bunların içinden bir kısmı yamaç paraşütü, yürüyüş, tırmanış gibi doğada yapılan etkinliklere katılılıyorlar, haliyle zaman zaman da kazalar yaşıyorlar. Antalya ekibimiz genelde bu tür olaylarda çalışıyor. Marmaris ve Bodrum ekiplerimiz orman yangınlarında ve yine doğada meydana gelen kazalarda çalışıyorlar. Bingöl ekibimiz, kış aylarında kapalı köy yolları nedeniyle kar motosikletiyle köylerden kente, hasta nakillerinde yoğun olarak çalışıyorlar. Rize ekibimiz, bölgedeki trafik kazalarında çok çalışıyor. İstanbul ve Kocaeli ekiplerimiz deprem arama kurtarma konusunda kendini çok iyi geliştirmiş durumda. Yani bulunduğunuz bölgedeki eksikliklere ve ihtiyaçlara göre organize olmalısınız. Öncelikle Kayseri ve çevresinde geçmişte en fazla ne tür olaylar olmuş, kaza istatistiklerine bakın. Ne tür kazalar, afetler meydana gelmiş, onlara göre lojistiğinizi ve eğitiminizi hazırlayın. Öncelikle Erciyes Dağı için bir dağ kurtarma ekibi şart. Bizimde Kayseri’de bir ekibimiz mevcut zaten. Erciyes Dağı ve o bölgedeki olaylara müdahale ediyorlar. Bunun haricinde daha detaylı baktığınız zaman Kayseri ve çevresinde başa gelen başka olaylarda ortaya çıkacaktır. Bunları tespit edip onlara yönelik çözüm üretebilecek çerçevede bir araya gelmeniz gerekir. Planlamanızı, antrenmanlarınızı, araçlarınızı ona göre tasarlamanız en doğrusu olur.
* HADAK kulübümüz tarafından bu yıl 17.si gerçekleştirilecek olan Sütdonduran kamp faaliyeti hakkında neler düşünüyorsunuz?
Keşke zamanım olsa da ben de katılabilsem ancak yoğun bir programım var ve ne yazık ki pek kolay olmuyor artık bu tür buluşmalara katılmam.
Bu tür dağcıları ve doğa severleri doğada bir araya getiren aktiviteleri çok takdir ediyorum. Özellikle dağcılıkla ilgili problemlerin konuşulabilmesi için insanların bir araya gelmesi, birbirini tanıması, iletişim kurması çok önemli. Bu tür çeşitli bölgelerden dağcıların da davet edildiği geniş katılımlı etkinlikleri çok önemsiyorum. Ne yazık ki bizim camiamızın büyük problemleri var. Hiç biri çözümsüz değil ama insanlar bir araya gelip üzerinde konuşup tartışamadığı için pek bir yol kat edemiyoruz. İnsanları dağda, doğada bir araya getiren bu tür aktivitelerle birbirimizi daha yakından tanısak çok rahatlıkla aynı fikirlerde olabileceğimiz ortaya çıkıyor. O nedenle bu tür sosyal buluşmaları çok önemsiyorum.
* Söyleşimizin sonunda dağcılıkla ilgili olarak gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olacak?
Dağcılıkta ilgili olarak ilk akılda kalması gereken kural, dağcılığın riskli ve tehlikeli bir spor olduğudur. Bu sporu yaparken insanlar yaralanabilirler, sakatlanabilirler hatta daha kötüsü de olabilir. Ancak iyi bir eğitim alırlarsa, kendilerini ve yeteneklerini adım adım geliştirerek devam ederlerse, dağcılığın pek çoğu kanla yazılmış kurallarını iyi öğrenirlerse, bir de doğanın ve dağların koyduğu kurallara saygı duyarak dağcılık yaparlarsa, olağanüstü bir kişisel gelişim ve kişisel büyüme fırsatını da beraberinde yakalayacaklardır. Dağcılık sporunun kişiye kazandırdığı disiplin ve içsel değerler, hem fizik olarak hem ruh olarak hem de duygu olarak sıra dışı bir gelişim sağlayacaktır. Bu gelişimden hayatlarının diğer alanlarında da çok faydalanacaklardır. O nedenle dağcılığa ilgisi olan arkadaşlara kesinlikle kendilerine bu fırsatı vermelerini ve denemelerini öneririm. Ama mutlaka güvenilir ekiplerle, tecrübeli ve uzun yıllar dağcılık yapan, dağcılık eğitimi verme konusunda donanımlı kişilerin ve kulüplerin nezaretinde başlamalarını öneririm. Eğer keyif alır ve devam ederlerse de kişiliklerine başka hiçbir şeyin kazandıramayacağı kadar çok şey kazandırırlar. Dağcılık tüm fiziksel ve psikolojik zorluklarının yanında sonuçta bir tecrübe sporudur, ne kadar çok ve ne kadar farklı koşullarda dağlara giderlerse o kadar iyi dağcı olurlar.
Pozitif TV Röportaj
/in Nasuh Mahruki Röportajları /tarafından nasuhmahrukiBölüm 1
Bir lider, bir kar leoparı, bir gezgin, bir dağcı, bir yamaç paraşütçüsü, bir dalgıç, bir yelkenci, bir sosyal girişimci… Geliştrend’in bu haftaki konuğu Nasuh Mahruki. Akut nasıl ortaya çıktı, hangi olayla kendini gösterdi. Dağcılıkla başlayan Akut serüveni… Akut’un çalışma yaptığı diğer alanlar nelerdir? Arama kurtarmanın zorlukları nelerdir? Akut’a katılmak isteyen gönüllülerde olması gereken vasıflar nelerdir?
Bölüm 2
Akutun bünyesindeki kurslar nelerdir? Akut’ta liderliğin önemi… Akut’un disiplinleri nelerdir? 2009 yılında yapılan operasyonlar ve kurtarılan insanlar… Akut’a devlet desteği var mı? Akut’un siyasi örgütlenmeye karşı duruşu… Nasuh Mahruki’nin liderlik tanımı ve en üst düzey hedefi neydi? K2’nin Nasuh Mahruki için önemi nedir? Profesyonellikte süreklilik ve sürdürülebilirlilik kavramları…
Bölüm 3
Nasuh Mahruki ve fotoğrafçılık… Depremde kulanılan teknik malzemeler nelerdir? Ekip ve motivasyon… Haftalık operasyon ortalamaları kaçtır? Nasuh Mahruki gönüllülerin ödüllendirilmesine neden karşı? Akut’a karşı karalama kampanyaları… Evereste çıkan ilk müslüman Türk dağcı… Rtük’ün Akut’a karşı olan tavrı… Akut’un kendini döndürme yöntemi nedir? 2000-01-02 neden Nasuh Mahruki’nin en zor dönemiydi? Hangi gazeteler ve yazarlar Akut’a karşı politika izlediler.
Bölüm 4
Sivil Savunma ve Akut arasındaki bir sürtüşme var mı? 99 Depremi ve Akut. Akut’a bağışlanan paralara el koymak isteyen kimdi? Akut’a karşı olan karalama kampanyası, Akut’da nelere maal oldu? Akut’un hayatımıza kattıkları nelerdir? Bir liderde olması gereken vasıflar nelerdir? Nasuh Mahruki ve ticaret. Nasuh Mahruki kimi rol model olarak aldı?
Bölüm 5
Akut’un hedefleri nelerdir? Nasuh Mahruki daha önceden aldığı riskleri şimdi tekrar almak ister mi? Tırmanılmış bir dağa tekrar tırmanmak ve bunun felsefesi… Yanardağ tırmanışları… Gönüllü sayısını artırmak için neler yapılabilir? Akut’a karşı olan yayın organları ve şahıslar… Teknoloji ve okutun ihtiyaçlarının karşılanması… Silahlı Kuvvetler ve Akut ilişkisi… Akut ve sponsorluk…
Bölüm 6
Nasuh Mahruki ve ekonomik hayatı. Neden hiç üşenmiyor? Nasuh Mahruki’ye gore hayat nasıl olmalı, nasıl yaşanmalı? Nasuh Mahruki’nin zavallı hayat kavramı… Akut ve Akom ilişkisi… Acil durumlarda iletişim ve ulaşımın önemi… Toplumsal hayatın ilerleyişi nasıl olmalı? Nasuh Mahruki’nin korku kavramı ve K2’de ölümle burun buruna geldiğinde hissettikleri…
Bölüm 7
Bingöl Ekibi ve Veysel’in hikayesi… Akut’dan önce ve Akut’dan sonra Bingöl… Yaşamın önemi ve insanların yaşama hakları… Akut eğitimini nereden aldı? Nasuh Mahruki, Kar Leoparı ünvanını nasıl aldı? Hayatta ilk olmanın önemi… Kurtarma sırasında karşılaşılan zorluklar nelerdir? Gönüllülerin operasyon sırasındaki davranışları nasıl olmalıdır?
Bölüm 8
Akut’un sosyal medyadaki yeri nedir? Nasuh Mahruki hangi gazeteleri ve hangi yazarları takip ediyor… İnternetin önemi… Akut’un sivil toplum kuruluşu olma yolunda ilerlemesi… Hayatta farkındalıkların önemi… Kazan kaybet ilişkilerinin zararları nelerdir? Kazan, kazan, kazandır felsefesi…
Bölüm 9
Nasuh Mahruki’ye Nasuh Mahruki’nin burcu nedir? Tırmanma sırasında insanda oluşan fiziksel değişiklikler nelerdir? Yeni kitabıyla ilgili neler söyledi? Bir konuda uzman olmak için ne gerekir? gore risk nedir? Hırs ve kararlılık kavramları… Genel destek ve bağışlar bir değerlendirmeden geçiyor mu? Her kurumun yada bireyin bağışı kabul edilir mi? Akut’un taviz vermeyeceği en önemli konu nedir?
Nasuh Mahruki: Dünya yaşadığınız mahalleden ibaret değil
/in Nasuh Mahruki Röportajları /tarafından nasuhmahrukiAKUT Başkanı, Kar Leoparı, yüksek irtifa dağcısı, dalgıç, fotoğrafçı, yazar… Kimden bahsettiğimi biliyorsunuz pek tabii ve bu sıfatlarını daha çok uzatabileceğimi de: Nasuh Mahruki. Deneyimlerini paylaşmak için şimdiye dek beş kitap yazan ve altıncı kitabı da yolda olan Mahruki… “Kendinizi ve yaşamı bilmek için önce tanımalısınız, tanımak içinse dağlara tırmanmalısınız, denizlere dalmalısınız, yükseklerden uçmalısınız, ruhsal ve bedensel limitlerinizi öğrenmeye çalışmalısınız, riske girmelisiniz, ya da en kolayı gezmelisiniz” diyor.
“Bence ilk fırsatta toplayın çantanızı ve olabildiğince uzaklara gidin, ilk anda çok zor gibi görünse de ilk adımı attıktan sonrası çok kolay gelir. Dışarıda olağanüstü güzel bir dünya var, kendinize bu şansı verin, sonuçlarına inanamayacaksınız” diyen Nasuh Mahruki ile gezgin olmak üzerine söyleştik.
Öncelikle siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Dağcı, gezgin, AKUT Başkanı, yazar, fotoğrafçı… Bu ayırımı yapmayı pek tercih etmiyorum aslında. Çocukluğumdan beri kendi yaşamımı çok boyutlu ve renkli bir yaşam kurgulamayı istemiştim: Birçok ilgi alanım olsun, farklı alanlarda kendimi geliştireyim, biraz onda biraz bunda kendimi ifade edeyim istemiştim. Everest, K2 gibi üst düzey başarılı tırmanışlar yaptığım, Kar Leoparı gibi bir sıfat aldığım için dağcılık çok ön plana çıktı.
Bu saydığımız şeylerden biri bile biz fanilere için çok zor gelirken, siz hepsini aynı bedende gerçekleştiriyorsunuz…İnsanlar genellikle bir ana disiplinde iyi işler yapıyorlar. Birkaç farklı disiplinde iyi işler yapınca şaşırıyor herkes ve o yüzden tanımlamak da zor oluyor. Ben size sivil toplum gönüllüsüyüm, dağcıyım, fotoğrafçıyım, yazarım, yelkenciyim, liderlik ve takım çalışması üzerine dersler veriyorum deyip atamıyorum. Çünkü bunların hepsini hayatımda merkezde tutuyorum. Merkez kayıyor zaman zaman. Hangisiyle ilgili önemli bir proje varsa, o dönem o merkezde kalıyor.
Peki bu durum bir bölünmüşlük hissi yaratmıyor mu sizde? Hayır. Çünkü hayatımı çok kuvvetli değerler kültürü üzerine inşa ettim. Düzgün, erdemli, sorumluluk duygusu gelişmiş bir insan olmak, sağduyulu davranmak gibi… Her ne yaparsam yapayım hepsini bu temel değerler üzerine inşa ettiğim için hiç böyle bir sorun yaşamadım.
“Hep net hedeflerim oldu”
Çok klişe belki ama sormadan edemeyeceğim: Herkesten farklı olarak sizi bunları yapamaya iten şey nedir? Ben herkesten farklı olduğumu düşünmüyorum açıkçası. Ben de kendi yetenekleri çerçevesinde kendimi ifade etmeye çalışan bir insanım. En iyi olduğum alan neyse, kendimi en çok hangi konuda başarılı, mutlu, tatmin olmuş hissedeceksem kaynaklarımı oraya aktardım. Farkım ve avantajım konusunda şunu söylemek daha doğru olur: Yeteneklerimi çok erken yaşta keşfettim. Yüksek irtifa dağcılığında ve bu tür sporlarda başarılı olabileceğimin öngörüsünü 20 yaşında edinmiştim. Üniversiteyi bitirir bitirmez hayatımı kurgularken, bu öngörü, farkındalık üzerine inşa ettim hayatımı. O yüzden şansım yüksek oldu. Bir de kaynaklarımı ve zamanımı boşa harcamadan hedef odaklı çalıştım. Hep net hedeflerim oldu.
Bir sıfatınız da gezgin. Gezgin olmak nedir? Yaşadığınız dünyayı tanımak için, evinizden, yaşadığınız ortamdan, kendi güvenlik alanınızdan çıkıp yollara düşmek. Gezgin olmak merak duygusuyla tetiklenen bir şey: Uzaklarda nasıl yaşıyorlar, kültürleri nasıl, hayatlarını nasıl kurgulamışlar diye merak etmek gerekiyor. Ama bunları sadece kitaplardan, televizyondan, internetten değil, birebir deneyimleyerek, yaşayarak öğrenmeyi de istemek gerekiyor. Gezi kültürünün insanın kendini geliştirme konusunda çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Çok eski bir laftır: Çok gezen mi bilir çok okuyan mı? Gezmek insanların hayatında hep çok önemli bir yer işgal etmiş. Bunu yapabilmek için de kendi güvenlik alanınızın dışına çıkmayı göze almanız lazım.
Prens Andrew Şili’de
Bir yazınızda “Gençliğinde büyük gezi tecrübesi olanların, yaşamlarını verimli ve sağlıklı kurguladıklarını gördüm” diyorsunuz… Biliyorsunuz; ilerde kral olacak olan, titizlikle korunan, özenle yetiştirilen İngiltere prensi Andrew’u 19 yaşındayken, Şili’ye gönderdiler. Buradan bir çalışma kampında çalıştı. Başka bir ülkede, başka bir coğrafyada, kraliyet ailesinin güvenlik alanı dışında, kendi sorumluluğunu kendisi taşıyacak şekilde… Bu ciddi bir vizyon kazandırıyor, çocuğa, gence. Ve batı kültürü bunu çok yapıyor.
Benim de böyle bir şansım oldu: Ben de 19 yaşındayken Norveç’e gittim. Zihinsel engellilerin bakıldığı bir çalışma kampına katıldım. Ondan sonra dünya görüşüm değişti. Çünkü böyle bir tecrübeden sonra dünyayı tanıyorsunuz, başka insanların, yaşam şekillerinin, kültürlerin varlığını öğreniyorsunuz. Tüm bu deneyimlerden sonra kendinizi daha sağlıklı konumlandırabiliyorsunuz. O zaman sizin yaşadığınız mahallenin kurallarının evrensel olmadığını görüyorsunuz. Dünya vatandaşı, ama yaşadığınız toplumunda bir bireyi olarak daha sağlıklı pozisyonunuzu tanımlayabiliyorsunuz.
Kendi yeteneklerinizi erken yaşta keşfetmenin dışında, bir de kendinizi geliştirmek konusunda tutkunuz olması lazım. Kendinizi geliştirmek için okuyorsunuz, düşünüyorsunuz, tartışıyorsunuz. Tüm bunlar insana bambaşka bir açılım getiriyor, kendinizle ilgili bir farkındalık, yaşamı, dengeleri, dünyayı daha iyi tanıma fırsatı veriyor. Düşünsenize hiç evinden çıkmadan Afrika’nın bir köyünde yaşayan bir adam için dünya o kadardır. Ama aynısı bizim için de geçerli. Bugün İstanbul’da aynı gazeteleri okuyan, televizyonları seyreden, aynı kafelere giden bir genç grubu düşünün onların dünya görüşü o kadar olur. Bizim kendi çabalarımızla etrafımızdaki dünyayı açmamız, genişletmemiz ve vizyonumuzu geliştirmemiz lazım.
Seyahat isteği bastırılamayınca
Nasıl geziyorsunuz? Motosiklet, bisiklet, gibi araçları kullandığınızı biliyoruz. Konforlu yolculuklar değil sizinkiler…
O kadar çok araç kullandım ki; bisiklet, motosiklet, yelkenli… 20 yaşındayken, Ağrı, Doğubeyazıt, Tatvan, Muş, Bitlis, yani ülkenin doğusunu otostopla gezmiştim.
Gitmeyi hedeflediğiniz yerlere gitmeden önce rotanız belli oluyor mu yoksa yol beni nereye götürürse diye mi çıkıyorsunuz yola? Genelde bir ana eksen belli oluyor. Mesela Kuzey Hindistan’a gideceksem hangi rotayı izleyeceğim, hangi şehirlerden geçeceğim belli oluyor. Onun içinde serbest bırakıyorum kendimi. Çünkü bir insanla tanışıyorsunuz ve o yerde daha uzun kalabiliyorsunuz. Ya da bir yerde daha uzun kalmayı planlıyorsunuz, bir festival haberi alıyor ve o tarafa doğru yola çıkıyorsunuz. Ana ekseni kurgularım, detayları akışa bırakırım.
Yalnız gezmeyi mi tercih ediyorsunuz? Aslında hiç öyle bir tercihim yok. Bahsettiğim gibi Türkiye’nin doğusunu otostopla gezerken tek başımaydım. Çanakkale, Biga Yarımadası’nı üç arkadaş bisikletle gezmiştik. Motosikletle İstanbul’dan kız arkadaşımla birlikte Sıkkım’a kadar gittik. Sonra o uçakla döndü ben yalnız döndüm. Tibet’e motosikletle 5 kişi gittik. Yani hiç öyle bir tercihim yok. Nasıl projelenir, nasıl gelişirse öyle gidiyorum. Her türlüsünü de çok seviyorum.
Yalnızca gitmek için gittiğiniz oldu mu? Zaman zaman seyahate çıkmak ve dolaşmak isteği insanın içine doğuyor ve bunu bastıramaz hale gelince de daha önceden plan yaptığım ya da görmeyi istediğim bir yeri gündeme alıp oraya doğru yola çıkıveriyorum. Aslında çıkışım ve sonrası plansız gibi görünüyor olabilir ama daha önceden düşündüğüm, arzuladığım bir yer olduğu için bir hedef ve amaç oluyor gitmelerimde. Tamamen amaçsız olarak yola çıkma benim için pek mümkün değil.
İnsanın en büyük özelliği paylaşması
Gezmek ve yazmak… Anlatarak yaşadıklarınızı daha mı var kılıyorsunuz? Paylaşmak çok önemli. Dünyada pek çok insana nasip olmayacak şeyler yaptım ben. Dağcılıkda, motosiklet seyahatlerimde, arama kurtarmanın değişik alanlarında… Ve bunları ancak paylaşırsam, başkalarına aktarırsam o döngünün tamamlanacağına inanıyorum. Yoksa bir tek ben yaşarım kimsenin de haberi olmaz. Ama insanın en büyük özelliği yaşadıklarının paylaşması ve kendinden sonrakilerin bir adım önceden başlamasının sağlamasıdır. Mesela ben yüksek irtifa dağcılığına başladığım zaman Türkiye’de bunu sorabileceğim kimse yoktu. Ben Everest’e çıkarken kimse 8000 metreyi hayal bile edilemiyordu. Kimseden bir şey öğrenemeden gidip, kendimi o bilinmezliğin ortasına attım. Ama benden sonrakiler daha rahat olsun diye hep yazdım. Hatta Everest’e gidenler benim kitabımı okudular, onlar için başvuracakları bir kaynak oldu. Motosiklet seyahatinden sonra Asya Yolları kitabını yazdım ve birçok kişi daha motosikletle aynı rotayı takip ederek gezdi. Bunları bana anlattıkları zaman çok hoşuma gidiyor, o zaman yapmaya çalıştıklarım amacına ulaşmış diye düşünüyorum.
Alaska güzel, Hindistan renkli
Dünya üzerinde nereleri gördünüz? 60 civarı ülkeye gittim. Yedi kıtayı da gördüğümü söyleyebilirim. Ama gezmediği çok yer var daha.
Sizi en çok etkileyen ülkeler hangileri? Coğrafya olarak Alaska çok güzel bir ülke. Kültür, renk, doku, karmaşıklık açısından Hindistan’dan çok etkilendim. Avustralya’yı çok sevdim. İnsanları da çok enteresan. Geri kalandan çok uzakta oldukları için çok başka, kendilerine özgü bir kültür kurmuşlar. Çok sevdiğim yerler var dünyada; ama Türkiye’den başka hiçbir yerde yaşamayı düşünmüyorum.
Siz nasıl tatil yaparsınız peki? Çok uzun yıllar tatil gibi bir kavram hayatımda olmadı. Tüm boş vakitlerimde doğa sporları ile iç içeydim; bir ekspedisyon, bir motosiklet seyahati, bir dalış planlamış oluyordum. Neredeyse hiç otele gitmişliğim, beş yıldızlı bir otelde kafa dinleyeyim demişliğim yoktur. Son zamanlarda Finike’de bir ev aldık, çok da sevdik. Şimdi tüm boş vakitlerimde oraya kaçıyorum.
Bundan sonra sırada neler var? Projeler, planlar? Şu anda bir yeni kitap üzerinde çalışıyorum. 6. kitabım Haziran’da çıkacak. AKUT’a bir dönem çok saldırı yapıldı biliyorsunuz. O dönemi anlatan, kafalardaki tüm sorulara yanıt veren bir kitap hazırlıyorum. Motosikletle uzun seyahatler var kafamda. Bir fırsat yaratıp onları gerçekleştirmek istiyorum. Evereste’e bir kez daha oksijen desteği almadan tırmanacağım. Bir de yelkenliyle dünya seyahati planım var, bunu yapmayı çok istiyorum. ama biraz pahalı bir proje.