Nasuh Mahruki: Kendi Everest’ine tırmanan toplumlar yücelir
/in Nasuh Mahruki Röportajları /tarafından nasuhmahrukiNasuh Mahruki, 20 yaşındayken basit bir duvar ilanının peşinden merakla ve heyecanla giderek başlayan bir başarı hikâyesinin başrolünde. Everest’e ikinci tırmanışını gerçekleştiren Mahruki, kendi Everest’ine tırmanmaya devam ediyor.
Bir evin kapısındayız… Bu kapı diğer evlerinkine benzemiyor. Belki puslu ve yağmurlu bir İstanbul gününün kasveti de eklenince bu büyük kapılar, içeriden taşan büyük ağaçların dalları bize Himalayalar’da bir tapınağın kapısına gelmişiz hissi veriyordu. Aslında biz gerçekten bir doğa tutkununun tapınağına giriyorduk… Nasuh Mahruki’nin aile yadigârı evinin daha kapısından adım atarken içeride bir tapınağın bizi beklediğini anladık. Bahçede bizi havlayarak karşılayan devasa Asya Kurdu da hayalimizdeki sahneyi tamamladı… 1992 – 1994 yılları arasında, Sovyet Asya’nın en yüksek beş dağına tırmanarak, Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından verilen “Kar Leoparı” unvanını alan az sayıdaki Batılı dağcıdan biri olan Nasuh Mahruki, bu unvanı 26 yaşında alan en genç dağcılar arasına da girmiş. 1996 yılında kurulan AKUT’un kurucu üyesi Mahruki, doğa, insan ve vatan sevgisini yaşatabildiği her alanda yaşatan bir eylem insanı. Sizi Nasuh Mahruki’nin dopdolu hayatından kısa bir kesitle baş başa bırakıyoruz…
‘DOĞA VE HAYVANLARLA HEP İÇ İÇEYDİM’
Öncelikle okuyucularımıza çocukluk ve okul yaşamınızdan, hayatınıza yön veren ilk adımlarınızdan bahseder misiniz?
Çocukluğumdan itibaren ben doğaya ve hayvanlara çok düşkündüm. Bu ev benim büyükbabamın 50 yıl önce yaptırdığı bir ev. Bahçesinde birçok hayvan besledim kaplumbağa, keklik… İlk akvaryumumu ilkokulda yapmıştım. Kertenkelelerim vardı, doğduğumdan beri evde babamın köpeği vardı. Hep doğa ve hayvanlar çok iç içe yakın bir ilişkim oldu ve hep onlarla ilgilenmekten keyif aldım. Çok hareketli bir çocukluğum oldu. Üniversitede dağcılık ve dağ sporlarıyla tanışma fırsatım oldu. Üniversiteye kadar böyle bir şey bilmiyordum ama doğaya ilgim çoktu. Bilkent’in ikinci senesinde girdim üniversiteye. Dağcılık kulübü kuruluyor diye ilanlarını görmüştüm. Hoşuma gitti, ben de adımı yazdırdım kayıt oldum. İlk söyleşilerine katıldım. Rahmetli Recep Çatak çok iyi bir dağcıydı, o ve bizim okulda yarı zamanlı öğretim görevlisi bir hocamız Ertan Ercan. İkisi Bilkent’te dağcılık kulübü kurmak istiyorlardı. Ben de ilk kulübe girenlerden oldum. Bir sene sonra da kulübün başkanı oldum ve üç sene de başkanlığını yaptım. Basit bir duvar ilanının peşinden merakla ve heyecanla giderek ne kadar doğru bir adım atmış olduğumu gördüm. Üniversite ortamı çok farklı fırsatlar sunuyor insana. Kulübün adını “Doğa Sporları Topluluğu” yaptık hatta ben adını “DOST” koydum. O zamanlar Türkiye’nin ilk doğa sporları dergisini iki sayı çıkardık üniversitede. Yamaç paraşütü, aletli dalış ve dağ bisikleti gibi sporlarla uğraşmaktan çok keyif aldım.
‘KAR LEOPARI UNVANIYLA BU YOL ARTIK KARİYERİM OLDU’
Kar Leoparı unvanını nasıl aldınız?
1992’de üniversiteden mezun oldum ve diplomamı aldıktan 20 gün sonra Kazakistan’a gittim oradan Kırgızistan’a geçtim. Khan Tengri dağının ilk Türk tırmanışını yapmak üzere. “Bir Dağcının Güncesi” kitabımda anlattığım hikâye. O tırmanış çok başarılı geçti. Kendi yeteneklerimi daha iyi tanıma fırsatım oldu. Yabancı dağcılarla kendimi kıyaslama imkânım oldu. Rusya Dağcılık Federasyonu’ndan çok etkilendim. Çok güçlü ve zengin bir dağcılık kültürleri var. Her şeyi çok profesyonelce yapıyorlar. Khan Tengri tırmanışında “Kar Leoparı” fikriyle tanıştım. Böyle bir unvanın varlığından haberdar oldum. Rusya Dağcılık Federasyonu’nun verdiği bir unvan. Ben de bunun peşinden gitmeye karar verdim. Sovyet Asya’da bulunan iki tane Tien San dağlarında üç tane de Pamir dağlarında bulunan 7 bin metreden yüksek dağlar var. Bu dağların tırmanışlarını tamamlayan dağcılara verilen resmi bir unvan bu. Khan Tengri, Lenin, Korjenevskoy, Communism, Pobeda’ya tırmandım. Ben bu unvanı 26 yaşında aldım ve henüz Türkiye’den bunun tekrarı yapılmadı. Kar Leoparı unvanını alan dağcıların en gençlerinden biriyim. Bu unvanı da almamla beraber bu yol artık benim kariyerim oldu. Hem başarılı ve çok iyi olduğum bir alan hem de çok mutluyum, dağlarda olmaktan zevk alıyorum. Bu sene Everest’e bir daha tırmandım. 1995’te kuzeyden çıkmıştım, 2010’da güneyden Nepal’den tırmandım. Akut’un Antalya lideri Yılmaz’la beraber gittik. Çok keyifliydi 15 yıldan sonra tekrar orada olmak güzeldi. Çok özlemişim…
‘STK’LAR ÇAĞDAŞLAŞMANIN GÖSTERGESİDİR’
Çoğunluk sizi Akut’la beraber tanıdı. Böyle bir sivil toplum örgütünün varlığı ülkemiz gibi gelişmekte olan ülke insanları için çok önemliydi. Siz de Türkiye’de STK’ların gelişimine katkınız olduğunu düşünüyor musunuz?
Sivil toplum kuruluşları son derece gerekli ve faydalı kuruluşlar. Çağdaşlaşmanın, demokratikleşmenin, hukukun üstünlüğünün, yurttaşlık sorumluluğunun ve gelişmişliğin de çok net bir göstergesi. 1999 depreminden önceki anlayışımız, her şeyin devletten beklendiği bir yapıydı. Devlet baba gelsin yardım elini uzatsın. Bu çok soyut bir şey, iyi bir şey de olsa kötü bir şey de olsa işin sorumluluğunu biz devletin üzerine atma alışkanlığındaydık. 1999 depremi bunun ne kadar yanlış ve ilkel bir model olduğunu hepimize gösterdi. Biz bu ülkenin yurttaşlarıyız. Yurdun sahibi olmak bunun çok ötesinde bir şey. Altıncı “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir” adlı kitabım tamamen bunlardan bahsettiğim bir süreçti. Sonucu değiştirmeyi hedefleyen eylemsel bir bütünlük olmalı. Ülke sevgisi evlat sevgisi gibi olmalı. Onun daha iyi yerlere gelmesi ve sonucu değiştirmek için bir çabayı da içermeli. 17 Ağustos trajedisinde 45 saniye içerisinde 18 bin insan öldü, 10 milyarlarca dolar para kaybı oldu. Ağır sanayimiz müthiş bir yara aldı. O sırada aklı başında aydın insanlar şunu söylediler: Biz bir şeyleri bu ülkede çok yanlış yapıyoruz ve artık bunları düzeltmemiz lazım. Artık hayata yeni gözlerle bakmamız lazım… Aslında 17Ağustos depremi bizim için bir paradigma değişimi, bir zihin devrimi fırsatıydı. Ne yazık ki bunu kullanamadık. Her şeyin devletten beklendiği düzenin bitip herkesin üzerine düşeni yerine getirmesi gerektiği konusunda bir uyanış yaşandı ama yarım bıraktırıldı…
‘HOBİLER YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTİYOR’
Sizin hobiniz kariyeriniz oldu. Hobiler hakkında düşünceleriniz neler?
Hobiler insanın yaşam kalitesini doğrudan yükselten alanlar. İnsanın kendisiyle baş başa daha çok vakit geçirmesini hem de en iyi haliyle en iyi taraflarıyla her şeye pozitif bakarken daha mutluyken yaptığı bir uğraş. Bu, insanın kişiliğini de çok olumlu yönde etkiliyor. Bugün bir iş başvurusu yaptığınızda hobilerinizi soruyorlar. Yurtdışında bir üniversiteye başvurduğunuzda da hobilerinizi soruyorlar. Hobisi olmayan insan çok tek boyutlu tatsız tuzsuz oluyor. Hobiler insana çok yönlülük de kazandırıyor. Hobilerimizde kişiliğimiz de çok rahat gözlemlenebilir. Yaptığınız hobilerde sizin karakteriniz, kişiliğiniz, yaratıcılığınız ve güçlü taraflarınız da ortaya çıkıyor. Hobi, sosyalliği ortaya çıkarıyor, insanın kabiliyetlerini daha çok sergileyebilme fırsatı veriyor.
‘SİGORTA SEKTÖRÜYLE UZUN SOLUKLU PROJELERE GİRDİK’
Sigorta şirketleriyle ortak projelerde sizi sıkça görüyoruz. Akut daha çok depremi çağrıştırıyor ve deprem de sigortayı akla getiriyor. Sigorta şirketleriyle ortak çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Sigorta sektörüyle bu yıl ortak iki büyük proje yaptık. Aksigorta ile bir deprem eğitimi üzerine “Hayata Devam Türkiye” adını verdiğimiz projeyi başlattık. Deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılması gerekenler ve alınması gereken tedbirleri anlatıyoruz. Sonrasına da hazırlık anlamında sigortanın kapatacağı o çok önemli olan boşlukla alakalı bir toplumu bilinçlendirme projesi. Bu yıllara da yayılacak bir proje olarak planlanıyor. İlk aşaması bitti bu sene. İki TIR’ımız var, biri eğitim için diğeri deprem simülatörü. Bu TIR’larla ülkemizde belli bölgeleri dolaştık ve eğitimler verdik. Aynı zamanda sigortalılık bilincini de anlattık. “Hayata Devam Türkiye” derken deprem olsa da sonuçta hayat devam ediyor. Sigortalılık çok önemli. Geride kalanların hayatlarını kaldığı yerden daha kolay devam ettirebilmeleri için deprem sonrasında bu zararların maddi anlamda giderilmesi için sigortayla bu işi çözmeleri gerekiyor. Bu ikisini ilişkilendiren bir proje oldu. Çok değerli 30 sanatçımız projeye destek verdi. Onların mesajlarını kaydettik eğitimlerimizde kullanıyoruz.
Liberty Sigorta ile de bir projeniz olduğunu biliyoruz…
Liberty Sigorta ile de “Birimiz Hepimiz, Hepimiz AKUT” adlı çok hoş bir çocuk müzikali hazırladık. Tiyatro Kareyle beraber gerçekleştirdiğimiz üç ortaklı bir proje bu. Deprem itici bir konu, görmesek daha mutlu olacağız. Ama biz depremi hep farklı şekillerde anlatmaya çalışıyoruz. Bir şekilde bunu öğrenmek zorundayız. Deprem, bir tehdit ve gerçek. Bu gerçeği ne kadar kavrarsak ona göre o kadar doğru cevap veririz. Çocuklar için deprem konusunda bilinçlendirmeyi çocuk müzikaliyle yapmayı uzun zamandır istiyorduk. Bu çok etkili hem eğlendiriyor hem düşündürüyor hem güldürüyor, diğer taraftan da fikir veriyor. Oyunu da AKUT gönüllüsü bir arkadaşımız yazdı. Çok keyifli oldu, bu da önümüzdeki yıllarda devam edecek bir proje. DASK’la da doğal afet sigortalarını daha geniş kitlelerde duyurmak için onların da kampanyalarına destek verdik. Sigorta çok çağdaş bir şey, Türkiye’nin de sigorta konusunda artık diğer çağdaş ülkeler gibi gelişmesi gerekiyor. Herkesin sigorta havuzunun içine girmesi gerekiyor ki o yük paylaşılabilsin…
“40 YAŞ BİR HESAPLAŞMA İSTİYOR”
Kitaplarınızla ilgili geri dönüşlerden bahseder misiniz?
Kitaplarımda kendi deneyimlerimi anlatıyorum. Benim deneyimlerim de beni hep bir adım daha ileriye götüren, hedefleri belli adımlar. Her yazdığım kitabın bir yerinde bir şekilde kişisel gelişime değiniyorum. Yedi kitabım var, ilk kitabım “Bir Dağcının Güncesi”ni 24 yaşımda yazdım. “Everest’te İlk Türk”, “Bir Hayalin Peşinde”, “Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi”, “Yeryüzü Güncesi”, “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir” ve en son daha yeni baskısı tamamlanan “Kendi Everest’inize Tırmanın”. Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir daha değişik bir kitap oldu. 40 yaş hesaplaşması olarak hazırladım. 40 yaşına gelince bir durup oturup yaşamın önüne arkasına bakılıyor. İnsan bir etrafına bakıyor. Ne oldu ne bitti ben ne yaptım, nasıl yaptım neyi eksik yaptım diye sorguluyorsunuz… Bir hesaplaşma istiyor 40 yaş. Çok detaylı AKUT’tan ve ailemden bahsettim bu kitabımda. AKUT’un karşılaştığı bütün o zorluklardan bahsettim tek tek belgeli olarak koydum. AKUT gönüllülerinin niye burada olduklarını anlatan bir bölüm var. Kapsamlı bir kitap ve bu kitabı www.nasuhmahruki.com’dan ve www.akut.org.tr’den pdf formatında indirebiliyorsunuz. Benim kitaplarımın arkasında okuyucu mektupları var. Çok ciddi mektuplar geliyor ve iyi ki geliyor. Bu mektuplar sayesinde ben o 2000-2002 arası kötü dönemimi atlatabildim. Bir şey yapmaya çalışıyorsunuz ve sürekli bütün dünya karşınızdaymış gibi. Yalnızlık duygusu çok rahatsız edici bir duygu. Yüzlerce mektup geldi ve ben o gelen mektuplar sayesinde atlattım o dönemi. Kitabımda da yazdım, her birine teşekkür ediyorum, onlarsız yapamayabilirdim…
İLK ADIM: ARAMAK
Ben 1995’te Everest’e tırmanışımdan bu yana 15 senedir motivasyon, kişisel gelişim, liderlik ve takım çalışması konularında seminerler veriyorum. Bunun kitabını yapmayı çok istiyordum, üç sene Bahçeşehir Üniversitesi’nde ders de verdim. Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir 2007’de çıktı. O kitabın tadını çıkartıp son kitabım “Kendi Everest’inize Tırmanın”a ağırlık vermeye başladım. Üç senedir bütün o notlarımı toparladım ve son bir yıldır gece gündüz üzerinde çalıştım. Müthiş zaman ve emek verdim bu kitabıma. Kitabın temel mesajı şu, herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır. Sonuçta toplumlar biraz da yurttaşlar kendi Everest’lerine tırmandığı nispette yücelir. Ben iki defa Everest’e tırmandım ama yetmez benim ve benim gibilerin Everest’lerine tırmanmış olması. Bu halkın bu gençliğin özellikle kendini keşfedip kendi potansiyellerinin doruğuna ulaşması gerekiyor. 64 madde var, bu başarının ve mutluluğun yol haritası. Hayatın içinde kendi yerini arama yolculuğuyla başlıyor. İlk adım aramak… Belirli bir mantık çerçevesinde de adım adım ilerliyor ve en sonunda insana hayatın içinde kendi yönünü bulduruyor. Klasik kişisel gelişim kitapları gibi değil çünkü ben pratik bir süreçten geliyorum. Önce konunun teorik ve kavramsal altyapısını anlatıyorum. Sonra kendi hayatımdan pratik süreçlerden bir örnekle pekiştiriyorum. Birkaç tane de dünyadan beğendiğim örnekle destekledim. Önsözünü de Doğan Cüceloğlu yazdı.
PWC Vergi TV Röportaj
/in Nasuh Mahruki Röportajları /tarafından nasuhmahrukiDuygu Merzifonluoğlu’nun Everest’e tırmanan ilk ve tek Türk olma ünvanına sahip, 28 yaşında Yedi Zirveler’i tamamlamış dünyadaki 44. kişi ve aynı zamanda en genç dağcı olan Nasuh Mahruki ile kendisine “kar leoparı” ünvanının nasıl verildiği, Everest’in ikinci büyük zirvesi K2’ye tırmanış serüveni, bugüne kadar yayımlanmış kitapları ve bundan sonraki projeleri, başkanı olduğu Akut’un sahip olduğu başarılı profili nasıl yarattıkları, liderlik ve takım çalışması konularındaki eğitimleri üzerine yaptığı söyleşinin;
İlk bölümü
http://www.vergitv.com/detail.aspx?Id=1315
İkinci Bölümü
Mahruki ailesinden Hitit Yolu Projesine tam not
/in Nasuh Mahruki Röportajları /tarafından nasuhmahrukiRöportaj:Kubilay Kaan Yücel
Çorum Valiliği tarafından hayata geçirilen “Güneş Kursunun İzinde Hitit Yolu Yürüyüşü” projesi kapsamında Çorum’a gelen AKUT Genel Başkanı Ali Nasuh Mahruki ve eşi Mine Mahruki gazetemizin sorularını yanıtladı. Dağcılık sporuyla 1988 yılında Bilkent Üniversitesi Doğa Sporları Topluluğu’nda tanışan Mahruki 3 yıl boyunca topluluğun başkanlığını yaptı.
Ayrıca dağcılık dışında fotoğrafçılık, mağaracılık, aletli dalış, yamaç paraşütü, motor sporları, bisiklet ve yelken sporuyla da ilgilendi. 1992-1994 yılları arasında Sovyetler Birliği topraklarındaki 7000 metreden yüksek beş dağa tırmanarak Kar Leoparı unvanını aldı.1995 yılında Everest Dağı’na tırmanan ilk Türk olarak Türkiye’nin gurur kaynağı oldu. Nasuh-Mine Mahruki çifti ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Samimi ve güçlü duruşuyla dikkat çeken Nasuh Mahruki ve eşi Mine Mahruki “Hitit Yolu Projesi”ni çok güzel bulduklarını ve dolu dolu ayrıldıklarını belirterek gazetemiz aracılığıyla Vali Nurullah Çakır’a teşekkür ettiler.
Küçük yaşlarda hayalinizde ki meslek neydi?
Çocukluğumda Doğa Tarihi Bilimcisi olmayı isterdim ama öyle bir bölüm Türkiye’de olmayacağı için bu düşüncemden vazgeçtim. Bir ara veteriner olmayı düşündüm çünkü doğaya ve hayvanlara karşı bir ilgim var. Bilkent Üniversitesi’nde 20 yaşındayken doğa sporları ve dağcılıkla tanıştım çok ilgim oldu ve çok keyif aldım öğrendikçe hoşuma gitti hem yetenekli olduğumu gördüm hem de bana çok şey kattığını gördüm. İlerleyen zamanlarda üstüne gittim ve dağcılık sporuna devam ettim. Bir taraftan akademik eğitim alırken bir taraftan dağcılık yamaç paraşütü gibi pek çok doğa sporlarıyla ilgilenmeye başladım. Yolumu da artık bu şekilde çizmeye devam ettim. Belki çocukluğumda düşündüğüm gibi doğa tarih bilimcisi olamadım ama doğaya dönük doğayla ilgi alanımı kendime buldum.
“Hitit Yolu Projesi”ni nasıl buldunuz?
Benim beklediğimden çok daha fazla keyif aldım. Türkiye’nin bir değerini toprak altında kalmış değeri yabancılara dünyadan gelenlere paketleyip sunmak çok önemli bir şey. Çorum Valiliğinin öncülük ettiği Hitit Yolu Projesi olağanüstü doğru bir proje. Çok iyi idare etmişler ve iyi organize olmuşlar. Bu organizasyon sürecine de herkesi dahil etmişler. Çorum’un önümüzdeki orta vadede yani yakın zamanda geri dönüşünün alacağını düşünüyorum. Bunlar Çorum’u Dünya’ya daha iyi şekilde tanıtımını yapacak hazırlıklar ve bence doğru hazırlıklardır.
Çorum turizmi geliştirmek için neler yapabilir?
Çorum en doğrusunu zaten Hitit Yolu gibi önemli bir organizasyonla yaptı. Elinde Hitit medeniyeti gibi bir değere sahip. Bu değerin Çorum’un ortaya çıkarması en doğru bir şey. Turizmi geliştirmek noktasında bu gibi faaliyetler olabilir diye düşünüyorum.
AKUT bu zamana kadar kaç operasyona katıldı kaç can kurtardı?
AKUT’un bu zamana kadar katıldığı operasyon sayısı yaklaşık 890-900 kurtarılmasına vesile olduğumuz insan sayısı ise 1227’dir.
Çorum’da AKUT olarak projeleriniz var mı varsa nelerdir?
Evet var. Hitit Üniversitesinde AKUT öğrenci topluluğu var. Bu yıl protokolümüzü imzaladık Rektör beyle. Şimdi de Hitit Üniversitesinden bir hoca ile görüşüyoruz. Çorum’da bir AKUT’un profesyonel anlamda arama ekibi kurulmasında bir projesi var.Üniversitedeki AKUT öğrenci topluluğu bilgilendirme yani kısaca bilgi paylaşımıyla ilgili çalışmaları var.Onlar doğrudan arama kurtarma çalışmaları yapmıyor kamuoyunu aydınlatıyor. Çorum’un burada yapması gereken yerel yönetimlerinden esnaf odalarına, sanayi odalarından yerel kaynaklara, yerel medya ve halkına kadar destek alıp bunu anlatabilmektir. AKUT’un şuanda 30 civarında ekibi var yeni ekiplerde kuruyoruz. Ondan fazla üniversitede öğrenci topluluklarımız var yeni topluluklarda ekleniyor.
Çorum halkına sivil savunma konusunda tavsiyeleriniz neler olabilir?
Acil durumla ilgili afet yönetimi hazırlıklarında en temel konu acil durum yada afet olmadan önce gerekli koruyucu önleyici zarar azaltıcı tedbirleri almış olmaktır. Bunun üzerine hazırlıklarımızı yapmış olmalıyız. Afet başımıza geldiğinde hem en az zararla atlatacak şekilde hemde en verimli şekilde müdahale edebilecek çalışmalar yapmalıyız. En son süreci de iyileştirme sürecidir. Dolayısıyla bu işin başlangıcı afet ve ya deprem zararları başa gelmeden önce hazırlıklar başlıyor. Önlemlerle de Çorum’a da Türkiye’ye de vermek istediğimiz mesaj budur. Binalarımızı sağlam yapalım sağlam binada oturduktan sonra zaten en büyük önlemi almış oluyorsunuz. Bir de evde ki eşyaları sabitleştirip yapılması gereken bir takım şeyler var yüksek olan şeyleri duvara iyice sabitleştirmek ağır objeleri alt taraflara koymak ağır bir avizeyi oturduğu koltuğu ya da sandalyeyi altına koymamak gibi bunlar çoğaltılabilir tabi. Bu önlemleri aldıktan sonra deprem ya da acil durumla karşılaştıktan sonra hazırlığınla ve almış olduğun eğitiminle müdahale etmek çok önemli.
1995 yılında Everest’e çıkan ilk Türk olarak hisleriniz nelerdi?
Everest’e çıkmak en büyük hayalimdi dağcılığa başladığımdan beri. Türkiye’nin 8000 m’den yüksek ilk tırmanışını yapan dağcı olmaktı. O yıllarda yani 90’lı yılların başında Everest hayali ulaşılması uzak bir hayaldi. Türk dağcıları için de benim de çok istediğim bir şeydi bunu başaran bir dağcı olmak gerçekten de mutluluk verici bir şeydi. Everest’e tırmandığımda 27 yaşındaydım ve tarif edilemez büyük bir mutluluk bu. Başarma ve hedefe ulaşma duygusu bu bambaşka bir şey. 2 ay tırmanış süreci sürdü. Daha öncesinden de zaten psikolojik ve kondisyon anlamında çalışmalarım yıllarca sürdü. Kafamda onu hedef olarak görüp üstüne gitmeye özgüven hisleri ve özellikle coşku çünkü coşku mutluluğun ötesinde bir duygu. Sanki ruhun bedeninden çıkacakmış gibi hissediyorsun. Bir şey ne kadar tehlikeli zor ve başarma arzusu varsa ve zahmetliyse onu başardığında o kadar azim duyuyorsun.
“Kendi Everest’inize Tırmanın” adlı son kitabınız hakkında bilgi verir misiniz?
Farklı bir kişisel gelişim kitabı. Türkiye’de rahatsızlık duyduğum beniz üzen hatta sinirlendiren günlük fotoğraf içeren konular içeriyor. Türkiye’nin yaş ortalaması 29’un altında yani genç nüfusumuz var ve maalesef genç nüfusumuz doğru orantılı hiçbir disiplinle başarıyı elde edemiyor. Türkiye ortalama 75 milyon nüfuslu köklü ve gelenekleri olan bir ülke. 30 milyon civarında genç bir nüfusumuz var müthiş bir rakam aslında bu ve fırsattır da. Ama biz bu fırsatı performansa dönüştüremiyoruz. Örneğin en son Çin Olimpiyatlarında çok utanç verici kötü bir sonuçla döndük. 50. 60. sıralarda döndük hem de . Toplam nüfusu 10 milyon 12 milyon olan ülkeler sporda bizi geçebiliyorlar. Bunun bir sürü faktörü var tabi ama bu fotoğraf beni çok rahatsız ediyor. Türkiye Cumhuriyetini ben bir çok alanda temsil ettim. Bir ülkeyi temsil etmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Türk bayrağının göğsünde temsilinin çok ağır bir yük olmasının farkındayım. Ve gittiğim her yerde de bu bilinçle hareket ettim. Elimden gelenin fazlasını yaptım her yerde. Olabilecek en güzel derecelerle de döndüm. Pek çok spor alanında bakıyorsunuz rezalet neden?Türk insanı kabiliyetsiz insanlar olduğu için mi?Tabi ki hayır hiç alakası yok. Kabiliyetli insanlar kabiliyetsiz milletler diye bir şey yoktur. Çocuğunu nasıl eğittiğinle yurttaşını nasıl yönlendirdiğinle alakalı bir şeydir bu. Türkiye’de gençlerin potansiyeli ne yazık ki erken yaşlarda keşfetmelerine ve bu potansiyele gerçek performansa dönüştürülebilecek sağlayabilecek bir yapı yok. Bir yapısal düzenleme oluşturulamamış gelişmiş ülkelerde Avrupa’da bu var ama. Ne yazık ki Türkiye’de yok ve olmadığı için gençlerimizin enerjilerini boşa harcıyoruz. Bunun çözümü ne yazık ki bugünkü yapısında kişisel sorumluluk var. Böyle bir yapı olduğu içinde otomatikman bireysel başarı var benimki de kişiseldi sistemle hiç alakası yok. Üstüne üstük sistemle boğuşa boğuşa buralara gelebildim. Sistemin de bir çok engeliyle sıkıntısıyla mücadelesiyle boğuştum. Ama bu yeni neslin genç nüfusumuzun hayatı kolaylaştırmak için ve kendi kişisel gelişim yolcuklarını daha başarılı olabilmelerine biraz yardımcı olabilmek bu kitabı yazdım. Kendi kişisel geçmiş yolculuğumda analitik bakış açısıyla bu zamana kadar yaşadığım tercihlerim kararlarım karşılaştığım şeylerle nasıl mücadele ettim gibi… Bütün bunları analiz ettiğim başarı ve mutluluk yolculuğu çıkarttım ortaya. 64 adımdan oluşan bir yolculuk bu yani 64 madde koydum daha sonra teorik ve kavramsal açılımını yaptım. Daha sonrada kendi hayatımdan kesitlerle pekiştirdim. Herkes bunu okuyup rahatlıkla feyiz alıp kendisinin de benzer olarak yolculuğunu çizmesi gerekir diye düşünüyorum.
Çorum halkına bir mesajınız var mı?
Samimi bir şekilde söylüyorum ki Çorum halkı işini çok iyi yapan ve seven bir valiye sahip. Türkiye’nin pek çok valisine göre çok daha iyi diye düşünüyorum. Vali Nurullah Çakır Beyi Doğu Beyazıt Kaymakamlığından tanıyorum. O zaman da çok iyi anlaşmıştık hatta orda da işini çok seven bir kaymakamdı. Doğu Beyazıt’a bir şeyler yapmaya çalışan ve yapan da bir Kaymakamdı. Yıllar sonra yolumuz yine burada beraber kesişti. Vali Bey Hitit Yolu Projesi kapsamında emeği geçenlere çalışanlara o kadar çok inandırmış ki bu projenin Çorum için doğru bir proje olduğuna emeği geçen herkes çalışanlardan A’dan Z’ye kadar bürokrasinin her kademesinden müze müdürlerinden kaymakamlara kadar projeye inanıp sahiplenmişler. 3 günlük süreçte kimden ne istediysem çözmek için elinden gelen gayreti gösterdiler bir kişiden hayır cevabı duymadım. Bu saygı değer bir şey Çorum halkı da Çorum’a acayip şekilde sahip çıkıyorlar. Bu şekilde devam ettikleri sürece de zaten eksiklik yada aksaklık olduğunda zaman içerisinde çözeceklerine inanıyorum.
Röportajımızda Nasuh Mahruki’nin eşi Mine Mahruki’de sorularımızı yanıtladı.
Hitit Yolu Projesini nasıl buldunuz?
Beni gerçekten çok şaşırtan bir organizasyondu. Vali Nurullah Çakır’a çok teşekkür ediyorum. Buraya gelen herkes organizasyonu çok taktir etti. Organizasyona gelen herkes mutlu bir şekilde geldi. Benim gelişim ve dönüşümüm arasında çok büyük bilgi farkı var. Çok şeyi kaçırmışım bilmiyordum. Daha önceden çok duymuştum ama Hitit Uygarlığında bu kadar çok bilginin olduğunu bilmiyordum. Vali beyin bunları göstermesi çok büyük mutluluk verdi. Buradan dolu dolu ayrılıyorum. Her saniyemiz dakikamız bir şey görüp öğrenerek geçti.
Çorum yemeklerinden en çok hangisi hoşunuza gitti?
Özellikle madımak çok hoşuma gitti. Madımak yemeğini ilk defa burada yedim. Üzerine yoğurtlu sarımsaklı döküldüğü zaman daha güzel oluyor. Ben İzmirli olduğum için özellikle ot yemeklerine ayrı bir ilgim var. Madımağın dışında ısırgan otlu yemekleri ve ebegümeci yemeğini de çok beğendim.
Çorum insanını nasıl buldunuz?
Çorum insanına her hangi bir şey talep edip ettiğiniz zaman asla kırmıyorlar. Çorum halkı misafirperverliğini gerçekten yaşatıyor. Bunu görmek beni çok mutlu etti. Buradaki kültürü insanlarla hem yaşayıp hem öğreniyorsun. Ayrıca Çorum insanları kültürüne meraklı ve insanlara kültürünü öğretmeye meraklı bir Valiye sahip oldukları için çok şanslılar. Vali Nurullah Çakır’ın değerini Çorum halkı bence her zaman iyi bilmeli. Vali beyin daha çok yapacak işleri var diye düşünüyorum.
Nasuh Beyle nerede nasıl tanıştınız?
2001 yılında İzmir’de Avrupa Rallisinde tanıştık. Nasuh’ta Avrupa Rallisine copilot olarak katılmıştı. Lojistik anlamda Nasuh’un ekibine ben yardımcı oluyordum. Bende İzmir’de havaalanından karşılayıp ekibi almıştım. Havaalanında Nasuh’la tanışıp sohbet ettik ve bugünlere kadar geldik. 2001 yılından bu yana ilişkimizde sevgi birikimiyle her geçen gün artarak bu günlere geldik ve belli bir zamandan sonra da 2010 yılında evlenmeye karar verdik.
Nasuh Beyle 1 yılda 3 kez evlenmişsiniz düğünleriniz nasıl oldu?
İkimizde yurt dışında evlenmeyi istedik. Çünkü Türkiye’de seremoniler çok fazla var yurt dışında sade bir düğün yapmak düşüncemizdi. Nasuh geçen sene seyahat ayarlamıştı. Seyahat şu şekilde olacaktı: Himalaya Dağlarında 6 haftalık motosikletle dolaşabilecek bir geziydi. Yeni Delhi’den motosikletleri kiralayıp Himalaya Dağlarında gezecektik ve daha sonra Bhutan Krallığına gittik ve orada evlendik. Oranın gelenek ve göreneklerine göre evlendik onların düğündeler de giydiği gelin damatlığı giydik. Hatta o gelin ve damatlıkta rehberlerimizin kendi düğünlerde giydiği damatlık ve gelinlikti. Çünkü onlar çok mutlu bir aileymiş ve bize de uğur getirir diye verdiler. Seremoniler de çok enteresandı yemek yedik ve ardından o yörenin duası edildi ve dans ettik. Orada büyükelçimiz yoktu ama biz masaya Türk bayrağımızı açtık. Nepal Fahri Konsolosu Selim Alkoç vardı. Daha sonra motosikletlere atlayıp gezimize devam ettik. Bangladeş Büyükelçimiz Şakir Torunlar tarafından da daha sonra nikahımız resmileştirdi. Nasuh’a daha sonra Filipinler’ de Gusi Barış ödülü verildi. Asya’nın Nobel’i olarak adlandırılabilecek bir ödüldü. İnsanlığa ve dünyada katkısı olan kişilere verilen ödül bu. İlk Türk insanı olarak Nasuh’a ödül verilmesi çok gurur vericiydi. Oradan Borakaya adasına gidip balayı yaptık. Geçen sene yine İzmir de benim ailem Nasuh’un ailesine kır düğünü yaptı. Hem kendi gönlümüz hem onların gönlü oldu bu sayede. Geçen sene yine 2 ekimde AKUT’taki arkadaşlarımızın düğüne katılmadığı için kendi evimizin bahçesinde de onlarla düğün yaptık. Bu sayede de 1 sene içerisinde 3 kez evlenmiş olduk.
Nasuh Beyle mutluluğunuzun kaynağı nedir?
Birbirimizi ilk gün gördüğümüzden beri aramızda çok büyük saygımız var. Ve ikimizde hayata karşı çok meraklıyız. Sürekli hayatta yeni bir şeyler öğrenmeye gelişmeye istekliyiz. İkimizin o hayata karşı merakı hayata olan enerjisiyle bağlantılı olarak hem kendimizi hem birbirimizi geliştirmeye çalıştırıyoruz. Böyle olunca hayatta daha farklı enerji yakalıyorsun. Aşk sevgi olmasa olmaz ama saygıda çok önemli bir şey Nasuh’a kişiliğinden tutun yaptığı işlerden vatan sevgisine kadar çok saygılıyım. Oda benim yaptığım işlerden dolayı çok saygılı böyle olunca da mutlu oluyoruz. Birlikte zaman geçirmekten de ayrıca çok büyük keyif alıyoruz.
Nasuh Bey ev işlerinde size yardım ediyor mu?
Nasuh’tan açıkçası ev konusunda yardım beklemiyorum. Nasuh’un çok yoğun bir hayatı var. ‘Kendi Everestinize Tırmanın’ adlı 7.kitabı çıktı. Şu anda o kitabından dolayı çok yoğun seminerler konferanslar ve AKUT hayatının çok büyük zamanını alıyor. Sürekli bir yerlere gidiyor geliyor haliyle bunlardan dolayı beklentim olmuyor. Ev işlerini mutfağı seven bir insanım ama ihtiyacım olduğu zaman Nasuh bana elbette destek oluyor.
Çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?
İstiyoruz çünkü çok severim çocukları kendi çocuğumuz olmasını da istiyoruz .
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum
Biz de teşekkür ederiz.