Mengerler Dergisi

“Herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır”

Kim bilir belki de hepimiz dünyadaki bir ‘ilk’i başaracak kadar büyük bir yeteneğe sahibiz. Nasuh Mahruki’yle konuştuğunuz ve önerilerini dinlediğinizde tam da bu hisse sahip oluyor ve size verilen ‘hediye’nin ne olduğunu aramanın heyecanına kapılıyorsunuz. Nasuh Mahruki, yeteneğini genç yaşlarda keşfetmeyi başarmış ve bunu en iyi şekilde değerlendirmiş şanslı insanlardan.

“Herkes Everest’e tırmanamayabilir, ama herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyen Nasuh Mahruki, başarının anahtarlarına 20’li yaşlarında kavuşmuş, sahip olduğu ‘ilk’lerle dağcılık tarihine damgasını vurmuş bir isim. Everest Dağı’na tırmanan ilk Türk olan Nasuh Mahruki, Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından, Sovyet Asya’nın 7000 metreden yüksek beş tırmanışını tamamlayan dağcılara verilen Kar Leoparı unvanının da sahibi. 8000 metreden yüksek Cho Oyu, Lhotse ve K2 dağlarına oksijen desteksiz olarak tırmanmış olan bir dağcı, ayrıca Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal, Sıkkım, Tibet, Bhutan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde motosiklet seyahatleri yapan bir gezgin… Uğraştığı sporlar saymakla bitmez. Dağcılık, yamaç paraşütü, yelken, bisiklet sporları, aletli dalış… Tüm bunların yanı sıra, yaşam boyu elde ettiği deneyimleri, motivasyonun ve ardından gelen başarının ipuçlarını iş dünyasıyla paylaşan bir öğretici. Liderlik, takım çalışması, kendini tanıma, hedef odaklılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi gibi konularda motivasyon konuşmaları ve seminerler düzenleyen bir isim. AKUT’un Kurucu Üyesi ve Başkanı. “Bir Dağcının Güncesi”, “Everest’te ilk Türk”, “Bir Hayalin Peşinde”, “Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi”, “Yeryüzü Güncesi”, “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir”, “Kendi Everest’inize Tırmanın” kitaplarının yazarı. Kısacası Nasuh Mahruki, başarıları ve yetenekleri ile insanı hayrete düşüren isimlerden. Onu dinledikten sonra yaptıklarınızı ve yapmak istediklerinizi gözden geçirmeye başlıyor, adeta kendi Everest’inizi bulmaya çalışıyorsunuz. Nasuh Mahruki’yle baharın uzaktan gülümsediği keyifli bir cumartesi günü buluşarak, kendi Everest’imize tırmanabilmek için rotamıza ışık tutacak önemli ipuçları aldık.

Küçük yaşlarda da tırmanışa, dağcılığa merakınız var mıydı?

Hayır, ama hayvanlara, doğaya çok düşkündüm. Büyükbabamın yaptırdığı bahçeli bir evde yaşıyoruz, çocukluğumda bu evde pek çok hayvan besledim. Üniversitede ise dağcılık ve doğa sporlarıyla tanıştım. Üniversiteyi sadece bir akademik eğitim-öğretim platformu olarak görmek eksik olur. Üniversite gençlerin kendi içlerindeki potansiyeli keşfetmeleri ve bunu ortaya çıkarabilmeleri konusunda çok uygun fırsatlar sunuyor, iyi değerlendirmek gerekir. Ben de o yıllarda üniversitenin panolarında dağcılık kulübünün ilanlarını gördüm, ilgimi çekti. Kayıt olup ben de toplantılarına katıldım. Hem bana uygun olduğunu anladım, hem de çok zevk aldım tabii ki. Önce Ankara’da Hüseyin Gazi Kayalıkları’na gittik; Ankaralı dağcılar ilk önce oradan başlar. Daha sonra Türkiye’de çeşitli tırmanışlar yaptım ve üniversiteyi bitirdikten 3 hafta kadar sonra Kırgızistan’a gidip 7000 metrelik dağlarda yüksek irtifa dağcılığına başladım. Onda da her şey iyi gidince devamı geldi.

Everest’e tırmanan ilk Türk dağcısınız. 1995 yılından sonra 2010 yılında ikinci kez Everest’e tırmandınız. Dağda ne gibi değişimler gözünüze çarptı?

Çok değişmiş, küresel iklim değişikliğinden çok etkilenmiş. Küresel ısınma buzulları azaltmış, buzulların çok hızlı erimesine yol açmış, bunu orada gözlemlemek mümkün. Bir de dağ çok kalabalık olmuş. Bu kadar büyük bir kalabalık beklemiyordum açıkçası. 1995’te zirvedeyken 20 dakika yapayalnızdım, hiç kimse yoktu. Dünyanın en yüksek noktasında bir tek ben vardım. Geçen sene ise zirvede yaklaşık 40 – 45 kişiyle beraberdik. Kalabalıktan doğru dürüst fotoğraf bile çekemedik. Dağın tırmanışa uygun günleri çok sınırlı, bu nedenle zirve ekipleri 4 – 5 gün veya 1 hafta – 10 gün içinde aynı günlerde zirveyi deniyorlar.

Dağda bugüne kadar atlattığınız en büyük tehlike neydi?

Bir gece K2 Dağı’nda dönerken 8150 metrede açıkta yattık. Hayatımın en zor gecesiydi diyebilirim. Malzemem de yetersizdi, son kampımızla birlikte tırmanış günü kullanacağım malzemelerimi kaybetmiştim. Kaz tüyü elbisem olmadan tırmanmak zorunda kalmıştım. O tırmanışta, Abruzzi sırtı rotasından son dört yılın ilk çıkışını yapmıştık. İki İtalyan, bir Brezilyalı, bir de ben vardım. Tahminlerimizin çok ötesinde zor ve uzun süren bir tırmanış oldu ve inişte yine geceye kaldık. Aşırı yorgunluktan devam edemedik ve iniş sırasında birbirimizi de kaybettik. 8200 metre civarında ayrı ayrı yerlere savrulduk. Herkes o gece hayatının en zor hayatta kalma mücadelesini verdi. Dik buzulun üzerinde 50 – 55 derece eğimli bir yüzeyde, kamzamın üzerinde, kramponlarımı da yanlamasına buza saplayıp bütün gece direndim. O gece şansımız yaver gitti ve rüzgar çıkmadı. Bütün gece aç, susuz, aşırı yorgun ve yarı baygındım. Halüsinasyonlarla dolu bir geceydi. K2’de o irtifada açıkta bir gece geçirmek kolay sağ atlatılacak bir şey değil. Ana kamptakiler bizi öldü zannetmişler. Sağ kalmamızın sebebi rüzgar çıkmamasıydı. Başparmağım dondu ama atlattım. İtalyan dağcı beş parmağını kaybetti.

Motosikletle uzun seyahatler yapıyorsunuz. Rotalarınız nereler oluyor?

Ben motosikletle evimin garajından çıkıp Katmandu’ya kadar gittim ve aynı yolu gezerek gerigeldim. Tibet’i, Butan’ı, Hindistan’ı, Nepal’i, İran’ı, Pakistan’ı, Alpler’i, bir çok yeri dolaştım motosikletle. Eşimle Bhutan Krallığı’nda yaptığımız motosiklet seyahatinde evlendik. Motosikletsiz bir hayat düşünemiyorum.

Motosikletle yaptığınız uzun seyahatlerde en çok dikkat ettiğiniz şeyler neler?

Süratli bir araç kullanıyorsunuz ve iki tekerleğin üzerindesiniz. Yollara ve trafiğe çok dikkat etmeniz gerekir. Bizim trafiğimiz de iyi değildir ama bizden daha kötü trafiği olan yerler var. Mesela İran’da araç kullanmak hakikaten zor bir iş. Hindistan ve Pakistan’da da öyle. Yolda önünüze her şey çıkabilir. Motosiklet dağcılık gibi tecrübe işidir. O yüzden çok deneyimli ve yol yapmış olmak gerekiyor. Türkiye’de belli bir deneyime ulaştıktan sonra bu tür seyahatler yapılmalıdır diye düşünüyorum. Yeteri kadar tecrübeleri varsa, kendilerine güveniyorlarsa ve motosikletten de mekanik olarak biraz anlıyorlarsa, böyle bir yolculuğu deneyimlemelerini öneririm.

Bu günlerde motosikletle gitmek istediğiniz bir yer var mı?

Motosikletle Avrupa tarafında bazı seyahatler var aklımızda. Adriyatik kıyıları olabilir mesela. Güney Amerika’da bir motosiklet seyahati planımız var. Ayrıca Kuzey Hindistan’da Spiti diye bir bölge var, orayı da çok merak ediyorum.

Yediklerinize dikkat eder misiniz?

Çok dikkat ettiğimi söyleyemeyeceğim. Çok seyahat ettiğim, çok farklı yerlerde ve farklı şartlarda kaldığım için her şeyi yiyebilirim. Fakat kilo almamaya dikkat ederim tabii ki.

Liderlik, takım çalışması, kendini tanıma, hedef odaklılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi gibi konularda seminerler veriyorsunuz. Şirketlere verdiğiniz bu seminerler nasıl başladı?

Bu seminerlere 1995’te Everest’e tırmandıktan sonra başladım. İş dünyası kendi çevresinin dışından, hedefe, zirveye başarıyla ulaşmış kişilerle bu tür sohbet toplantıları yapmaktan çok zevk alıyor. Çünkü başarının kuralları birbirine çok benziyor. Başarılı insanların ortak özellikleri vardır. Bu dağda da böyle, iş dünyasında da böyle. Dağcılıktaki deneyimin iş dünyasıyla paylaşılması çok hoş bir analoji yaratıyor. Başka bir pencereden de aynı mesajların, aynı doğruların aktarılması çok motive edici, öğretici bir şey. 16 yıldır yüzlerce kuruma bu tür seminerler vermişimdir.

İş dünyasına yaptığınız konuşmalarda üzerinde durduğunuz önemli konular neler?

Söylemeye çalıştığım şey şu: “Kendi Everest’inize tırmanın”. Herkes Everest’e tırmanamayabilir, ama herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır. Bu bakış açısını anladığımız takdirde başkalarıyla yarışmaktan uzaklaşıp kendimizle yarışmaya başlıyoruz. İnsanların önce kendini tanıması, keşfetmesi, kendi potansiyelinin doruğuna ulaşabilmesi gerekir. İnsanın kendisiyle sağlıklı ve doğru bir iletişim kurması gerektiğini düşünüyorum. Kendisini tanıyıp, yeteneklerine uygun, kendisini mutlu edecek, gelecekte başarılı hissetmesini sağlayacak hedefler belirlemesi gerekir. Dağcılık benim diğerlerine karşı yüksek bir rekabet avantajına sahip olduğum bir alandı. Herkesin, diğerlerinden daha iyi yapabileceği bir ‘hediye’yle dünyaya geldiğine inanıyorum. Ama bunu keşfetmek gerekir. Benim en büyük şansım bunu daha 20’li yaşlarımın başında keşfetmiş olmam. Bütün hayat kariyerimi de onun üzerine inşa ettim. İnsanlara da bunu öneriyorum. Sizin bu hayattaki hediyeniz ne? Neyi daha iyi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz? Bunu bulun ve onun üzerinde kendinizi geliştirin. Unutmamalıyız ki kullandığımız yeteneklerimizi geliştiririz, kullanmadıklarımızı ise kaybederiz.

AKUT bu yıl 15. yılını kutluyor. AKUT’un Başkanı olarak bu 15 yıl için neler söyleyebilirsiniz?

Bundan 15 yıl önce bir arama-kurtarma takımı olarak yola çıktık. AKUT yıllar içerisinde çok etkili çalışan bir sivil toplum kuruluşuna evrildi. Bugün 30’a yakın ekibimiz, 1200 civarında gönüllümüz var. Ülkenin kalkınması, gelişmesi ve bir takım alanlarda eksikliklerin giderilmesi için yurttaşlara da büyük sorumluluk düşüyor. Biz de üzerimize düşeni elimizden geldiği kadarıyla yapmaya çalışıyoruz. Hem çalışmalarımızla bir değer yaratıyoruz ve fayda sağlıyoruz, hem de başkaları da benzer şeyler yapsın diye örnek olmaya gayret ediyoruz.

Dağcılığa yeni başlayacak olanlara neler söylemek istersiniz?

Dağcılık riskli ve tehlikeli bir spordur. Herkese bunu söylerim. İşin bu tarafını göz ardı etmemek gerekir. Eğitiminizi, antrenmanınızı, lojistiğinizi ve planlamanızı çok iyi yapmak durumundasınız. Ağrı Dağı’nın yaz tırmanışını yapmadan kış tırmanışına gidilmez. Stratejik bir hata olur. Önce en alt kademeden başlamak ve yavaş yavaş yetenekler çerçevesinde adım adım ilerleyerek yükselmek gerekir.