Prestor John’un Toprakları – Saint Brendan Adaları
Prestor John ya da Papaz John, adını ilk duyduğumdan beri ilgimi çekmişti. Farklı dönemlerde farklı coğrafyalarda bulunduğu söylenen efsanevi Papaz John ve görkemli krallığı ortaçağ haritalarında oldukça tanıdıktı. Efsanenin kaynağına göre, Afrikayı veya Asyayı kapsayan ya da her ikisinde birden yer alan bir krallığı yönettiği söylenir.
Bazı kaynaklara göre, Papaz John’un öyküsü 1122 yılında, Papa II. Calixtus’un Giovanni adlı bir rahibi Roma’ya davet etmesiyle başlar. Giovanni, Hintli hristiyanlardan oluşan güçlü bir kavmin başkentinden geldiğini söyler. Hindistan’ın hazinelerinden ve zenginliğinden ve orada yaşayan John adlı bir papaz tarafından yönetilen hristiyan toplumunun gücünden bahseder. Papaz John’un varlığı, hristiyan dünyası için, uzak coğrafyalardaki putperest topraklarda bir umut vadeder.
Zamanla işler daha da karışır. Giovanni’nin hikayesi, papazı açıkça Hindistan’a yerleştirdiği halde, sonraki bazı haritalar onu Avrupa’da gösterir. 1490 yılında yapılan bir dünya haritası, “India Orientalis” adlı bir ülke gösterir ve altına da “bütün hindistan’ın imparatoru” Prestor John’un toprakları diye bir not düşer.
Mit, sürekli yeni detaylarla süslenir ve büyümeye devam eder. Hatta bir versiyona göre Papaz John’un, kendisine bağlı 72 krala kumanda ettiği söylenir. Bu söylencelere bağlananlardan biri de, Portekiz prensi Henry olur. Henry, I. John’un üçüncü oğludur ve ekvatordaki suların kaynayıp kaynamadığını kendi gözleriyle görmeye karar vermeseydi tarihin sayfalarında bilinmeyen bir prens olarak kalacaktı. “Gemici” adıyla ünlenir ve 15. yüzyılın başlarında Ceuta’yı ele geçirmesi, Roma fetihlerinden bu yana, avrupalıların Afrikadaki ilk basamağı olur. Henry, Papaz John’un adını ilk kez duyduğu Afrikadan çok etkilenir. Afrika kıyılarında fetihlerini sürdürürken en büyük hayali, zengin ve güçlü papazı bulmak ve onun hristiyan ordusuyla güçlerini birleştirip, Akdenizdeki müslüman ülkeleri bozguna uğratmak ve muazzam bir yürüyüşle Kudüs’e, sonsuz zafere ulaşmaktır.
Afrikanın iç kısımlarında, Papaz John, keşiflerin gözünden kaçmaya devam eder. 1455 yılında raporlar, onun krallığını Gambia’dan yalnızca 6 günlük yürüyüş mesafesine koyar. Ünlü haritacı Gerardus Mercator’la birlikte Modern Atlas’ı geliştiren Abraham Ortelius, Papaz John’un krallığını kendi haritasında Orta ve Doğu Afrikaya, Mısır’la Mozambiğin arasına yerleştirir. 1558 yılında, Portekizli haritacı Diogo Homem’in haritasında ise, şaşalı Papaz John, Kuzey doğu Afrikada, arkasında 3 saray kulesi, üzerinde altın renkli bir pelerin, ayaklarında kırmızı sandallar ve başında büyük bir taçla heybetli tahtında otururken gösterilir.
Bu ve benzeri mitler, 200 yıl daha haritacıları şaşırtmaya devam eder. Yavaş yavaş denizcilerden, gezginlerden ve misyonerlerden daha doğru bilgiler gelmeye başladıkça, ihtiyar dünyamızın haritası da daha doğru şekillenmeye başlar. Yine de Prestor John varlığını sürdürmeyi başarır. Birinci ağızdan bilgileri toplayarak çağının en doğru haritasını hazırlayan, hatta Barthelemeuw Dias’dan 18 yıl önce, Hint Okyanusunun kapalı değil de açık bir deniz olduğunu gösteren İtalyan rahip – haritacı Fra Mauro bile, Papaz John’un krallığını Etiyopya’da göstermekten kendini alamaz.
Avrupalı denizcilerin ve haritacıların gittikçe daha çok bilgiye sahip olması ve bilinen dünyada hemen her yerin kabaca tanınması, Papaz John’un muhteşem imparatorluğunu okyanusun öteki kıyısına, Yeni Dünyaya taşır. Tabii ki yeni mitlerle birlikte. Karayiplerde yaşayan kızılderililerin söylediklerine göre, sahip olduğu zengin topraklarda, yaşlanmayı önleyen efsanevi gençlik iksisirinin de bulunduğuna inanılır.
SAİNT BRENDAN ADALARI
Haritacılar arasında uzun yaşayan efsanelerden bir diğeri de, adını bir 6. yüzyıl İrlanda rahibinden alan Saint Brendan adalarıdır. Açıkça anlaşılıyor ki Rahip Brendan, cennetin bir parçası olan bu adayı bulmak için uzun bir yolculuğa çıkar ve mübalağalı bir dille anlattığı, iyi insanların ruhlarının ölümden sonra da yaşamayı sürdürdükleri bir adadan bahseder. Rahip Brendan’ın hayalleri kendisinden çok daha eski olan ve Yunan ve Roma söylencelerinde dünyanın batısında yer aldığına inanılan, Hera’nın altın elmalarına bekçilik eden Atlas’ın kızlarıyla, Hesperides efsanesiyle ve yine batı denizlerinde yer aldığı söylenen Keltlerin inandığı Avalon adlı cennetle örtüşür.
Adalar ilk olarak Hereford’un haritasında görülür. Diğer ortaçağ haritaları, Saint Brendan adalarını, “Saint Brendan’ın Altı Bahtiyar Adası”diye tanımlar ve Afrika’nın kuzeybatısında, bazen de Maderialarda veya Azorlarda gösterir. Hatta sıklıkla okyanusta yer değiştirirler. 1700lerin ortalarına kadar haritalarda yer alan adalar, bir deniz canavarına binmiş olan güçlü Rahip Brendan figürüyle sembolleştirilir.
Ünlü Marco Polo bile, Avustralya yakınlarında, Beach, Luchach ve Maletur adlı üç olmayan adadan bahseder. Ortaçağın haritacılık ve keşifler tarihi benzeri pek çok öyküyle doludur. İspanyolların, “El Hombre Dorado”su, Diego Velasquez’in kulakları çarşaf kadar büyük olan “Panoti”leri, ya da köpek kafalı “Cynocephali”leri bunlardan yalnızca bir kaçı. O dönemlerde Avrupalılar henüz tanımadıkları ve korkuyla baktıkları denizleri, “Hic Sunt Dracones” diye işaretlermiş; buradan sonrasında ejderhalar yaşıyor…
Ama bilinmeyeni keşfetme duygusu, ekonomik beklentilerle birleşince, cesur ve kararlı insanoğlunu ejderhalar bile durduramıyor.