Röportaj 15
Bugünlerde AKUT’taki projeleri üzerine yoğunlaşan Kar Leoparı unvanlı ve Everest’e tırmanan dünyadaki ilk Türk dağcımız olan Nasuh Mahruki’nin en büyük endişelerinden biri küresel ısınmanın dünya üzerinde yarattığı tahribat.
Bir dağcının hayal edebileceği tüm tırmanış projelerini hemen hemen gerçekleştirmiş gibi görünüyorsunuz. Kar Leoparı unvanına sahip, Everest’e tırmanan dünyadaki ilk Türk hatta ilk Müslüman olan, Yedi Zirveler’i tamamlayan dünyanın en genç dağcısı, 8201 metrelik Cho Oyu dağında Türkiye’nin en yüksek solo tırmanışını yapmış, motosikletle aylarca Asya’yı gezmiş birinin bundan sonraki zirve hedefi ne olabilir?
Dağcılık konusunda istediğim tatmine ulaştım. Elbette ki dağcılık ve dünya dağları sonsuz fırsatlara ve yeni açılımlara müsait ama kendi adıma istediğim hedeflerime ulaştığımı söyleyebilirim. Zaten bu saydıklarınız profesyonel dağcılıktaki sayısız açılımın içinde en üst seviyelerinden. Örneğin 8611 metrelik K2 dağı en önemli tırmanışlarımın başında geliyor. Tabii ki hala dağlara gidiyorum, Everest’e bir kez daha gitme hayalim var fakat dağcılığa 20’li yaşlarımda olduğu kadar vakit ayıramıyorum. Şimdi AKUT önceliklerim arasında. AKUT’un ortaya koyduğu katma değer çok daha fazla. Ülkemiz ve insanlar için çok daha önemli. Ben birçok şeyi bir arada yapmayı seviyorum, dağcılık, motor ve doğa sporları, fotoğraf ve yazarlık, AKUT gibi. Hayatı çok yönlü ve çok boyutlu yaşayabilmek bence en güzeli, bunun yaşam kaliteme büyük bir anlam ve değer kattığını düşünüyorum.
AKUT, 1999 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, “kamu yararına çalışan dernek” statüsüne geçti. AKUT’un kurucu üyesi ve başkanı olarak son çalışmaları değerlendirebilir misiniz?
AKUT’u kurduğumuzda bir avuç dağcıydık ve her yere İstanbul’dan koştururduk, şimdi 18 ekibimiz var. Toplam gönüllü sayımız 800’lerin üzerinde. Anadolu coğrafyasında yaşanabilecek acil durumlar ve afetlere karşı yerel yapılanmalarımızı güçlendiriyoruz. AKUT’un yıllar içinde her şart altında test edilmiş ve yerini bulmuş kurum kültürü, değerleri ve birikimi ile, AKUT kurumsal çatısı altında ülkenin değişik yerlerindeki sorumluluk duygusu yüksek ve çalışkan yerel gençleri örgütleyerek kendi bölgelerine kendi insanlarına hizmet etmelerini sağlıyoruz. Rizeli çocuklar Rizelilere, Bingöllü çocuklar Bingöllülere hizmet ediyor. Küresel İklim Değişikliği nedeniyle çalışma alanımıza orman yangınlarını da aldık. Marmaris ekibi oradaki İtfaiye teşkilatı ile birlikte çalışıyor. Bodrum ve Bozcaada’daki ekiplerimiz öncelikli olarak orman yangınlara müdahaleye yardım amacıyla kuruluyor.
Atlasjet AKUT’un seyahat sponsorluğunu gerçekleştiriyor…
Murat Ulaşmış (Atlasjet Satış Geliştirme Müdürü): Atlasjet AKUT’a destek vermeye kararlı. Bir tehlike anında hangi uçağımız müsait ise hemen destek vermeye çalışıyoruz. Sadece büyük felaketlerde değil, bireysel olarak zor durumda kalmış kişilere de AKUT’un rahatlıkla ulaşması için elimizden geleni yapıyoruz.
Nasuh Mahruki: Bildiğiniz gibi AKUT tamamen gönüllülerden oluşan bir grup. Bugüne kadar 443 arama kurtarma görevine çıktık, 720 insanın hayatının kurtarılmasına yardımcı olduk. Bu çok büyük bir birikim getirdi bize. Fakat yaptığımız arama kurtarma işlerinin doğası gereği yüksek bir maliyeti var. Ekipman, lojistik, planlama, ulaşım, iletişim, eğitim gibi. Atlasjet, acil durumlarda, özellikle operasyon sırasında AKUT’un her an kullanabileceği bir bilet kontenjanı ayırdı. Bu bizim için çok önemli. Onun ötesinde yurtdışı ve yurtiçi toplantılar için kullanabileceğimiz biletlerimiz var. Bu destek, AKUT’un hareket kabiliyetini güçlendiriyor. Bu destekleri için kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Rüyalarınızda sık sık gördüğünüz ya da “keşke bir daha yapabilsem!” dediğiniz tırmanışınız hangisi?
Dağcılıktaki en büyük hayallerden biri K2 tırmanışıdır. Gerçekten çok zor ve tehlikelidir. 2000 yılında ben tırmadığım zamanlardaki istatistiklerine göre zirvesine ulaşan her üç dağcı için bir kişinin öldüğü, zirvesine çıkan sekiz dağcıdan birinin geri dönemediği bir tırmanış K2. Bu çok yüksek bir risk aslında ve bu yüzden dağcılar için de çok üst düzey bir hedef. Hakkında kitaplar yazılan, filmler çekilen efsane bir tırmanışı var. Ama bir daha K2 Dağı’na gitmek gibi bir hayalim yok. Ancak sponsorluk konularını çözebilirsem Everest’e bir kez daha gitmek istiyorum.
Bu kadar riske değer mi?
K2 elbette ki amatörlere göre bir hedef değil. Ancak kendini çok iyi yetiştirmiş en iyi profesyonellerin göze alabileceği bir şey. Kendi fiziksel ve ruhsal kapasitemizle bu uç işleri yapan insanları değerlendirirsek hata yaparız. Mesela ben, bir insanın nefesini tutup 170 metreye dalmasını hayal bile edemiyorum. Ama birileri bunu yapıyor. Ya da Naim Süleymanoğlu kendi vücut ağırlığının üç katını kaldırabilen ilk insan bu dünyada. Bunlar benim kapasiteme göre mümkün olmayan bir şey ama birileri yapabiliyor. Bu da öyle bir şey…
Aslında Nasuh Mahruki ismi daha çok dağcılık ve AKUT ile gündeme geliyor ama mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporları, yelken ve bisiklet sporlarında da en az dağcılık kadar başarılısınız. Hepsini bir arada götürmek zor olmuyor mu ya da aslında hepsi birbiriyle yakından ilgili mi?
Sonuçta doğayı ve onunla ilgili sporları seviyorum ve zamanımı ona göre ayarlıyorum. Hafta sonlarını değerlendiriyorum. Hedef odaklı hareket etmek başka bir şey, dağcılıkta ben hep hedef odaklı hareket ettim. Kendime çok net hedefler koydum ve yıllar içinde hep onlara doğru ilerledim. Diğer doğa sporlarından da çok keyif aldığım için, zamanımı ona göre planlıyordum.
Dağcılık ve doğa sporlarında bir yaş sınırı var mı, yoksa sporcu kendini iyi hissettiği sürece bu iş yapılabilir mi?
Dağcılık çok üzün süre yapılabilir ama limitlerin çok iyi belirlenmesi gerekir. Mesela 20’li yaşlarımda ciddi tırmanışların öncesinde çok ağır antrenmanlar yapardım. İstanbul’daki Bebek ve Küçük Bebek Yokuşu’nu her gün bisikletle çıkardım. 50 kilo ağırlığındaki sırt çantası ile stepper’da her gün bir saat çalışırdım. Düşündüğünüz zaman 50 kilo muazzam bir ağırlık, dağda böyle bir yükü kimse taşıyamaz, ama antrenman için o yıllarda zorluyordum kendimi. Zamanında çok disiplinli çalışmalar yaptım ama artık çok ciddi tırmanış hedeflerim olmadığı için çok ağır çalışmıyorum. Ama yine de fiziksel kondisyonuma dikkat ediyorum.
Doğa sporlarıyla profesyonel olarak ilgilenmeseydiniz, mutsuz olur muydunuz?
Dağcılığı seçtiğim için çok mutluyum. Bütün hayatım değişti. Sonuçta allah vergisi fiziksel ve ruhsal bir yeteneğim, performansım var, bunun mutlaka dışa vurulması gerekirdi. Dağcılık olmasa başka bir şey olurdu. Mutlaka fiziksel bir aktivite yapıyor olurdum.
Dağcılık bir meslek midir?
Bazıları için elbette. Profesyonel dağ rehberliği sorumluluğu yüksek, zor mesleklerden biridir. Dünyada kuralları çok iyi oturmuştur. İyi bir dağ rehberi geçimini buradan rahatlıkla sürdürebilir. Dağcılık çok farklı bir spor, tehlikeli ve riskli. İşin içinde sağlığınız, hayatınız var. Ekip arkadaşlarınızın başına bir şey gelebilir. En sert sporlardan biri bokstur diyelim ama ne olursa olsun, bir yeriniz kırılsa bile sizi sedyeye koyarlar ve en yakın hastaneye götürürler. Dağda 8000 metrede bileğinizi incitseniz, hayatınızı kaybetme riskiniz var. Aşağıya inememe ihtimaliniz var. O yüzden dağcılık çok farklı yetenekler geliştirmenizi gerektirir. Farklı bir vizyon ve ruh hali gerektirir. Salon sporu ya da seyircisi olan bir spor değil. Kişinin kendisi ile başbaşa kaldığı bir spordur.
Doğa sporlarıyla ilgilenmek hayata ve evrene farklı bir bakış açısı geliştiriyordur kesinlikle. İlk başladığınızdan bu yana hayat felsefenizde ne gibi değişiklikler oldu? Çok sevdiğiniz bir işi yapıyorsunuz ama aynı zamanda ekip arkadaşlarınızdan biri bu uğurda canını kaybediyor… Manaslu tırmanışında olduğu gibi…
Ölümü hayatın merkezine almak doğru değil, ölüm elbete var ama alınabilecek sayısız önlemi de var. Trafik kazalarında her gün insanlar ölüyor. Her bayram tatilinde nerdeyse 100 kişi hayatını kaybediyor bu ülkede. Sonuçta ölümsüz değiliz. Elbette ki ölmemek için önlem alıyorsunuz, dikkat ediyorsunuz, hazırlık ve planlamanızı yapıyorsunuz. Bu riskli sporları yapmamak anlamına gelmiyor. Dünyada milyonlarca insan riskli sporlarla uğraşıyor. Doğanın sporcuda yarattığı ruhsal gelişim ise bambaşka. Bir kere doğayı sevmeniz, saygı duymanız gerekir. Doğa ile aranızdaki ilişkiyi kurgularken onun bir parçası olduğunuzu fark ederek ve onunla birlikte bir şeyler yaşadığınızı düşünerek hareket etmeniz gerek. Böyle düşününce hem doğayı koruma, sevme, sahip çıkma hem de onunla bir uyum yakalama fırsatını daha kolay yakalıyorsunuz. O yüzden riskli doğa sporları ile uğraşan insanlar çoğu zaman kendi içlerine dönük büyümeyi hedefledikleri için Uzak Doğu ve İslam mistizmi, tasavvuf gibi konuları daha kolay içselleştirebilir ve benimseyebilirler.
Bunca zorlu doğa sporundan sonra vücudunuzda ömür boyu taşıyacağınız izler oluştu mu?
Parmaklarımı çok dondurdum. K2’de çok ciddi bir şekilde ayak parmağım dondu ama iyileşti. Kalıcı bir hasar oluşmadı. Diz ve omuzlarda kas ve doku zedelenmesi gibi ufak tefek şeyler tabii ki oldu.
Everest Dağı’nda zirveye ilk ulaşan kişi unvanını taşıyan, Yeni Zelandalı arıcı ve dünyaca ünlü dağcı Edmund Hillary, 88 yaşında hayatını kaybetti. Kendisi ile tanışma fırsatınız oldu mu? Dünyadaki en başarılı dağcılar kimlerdir?
Edmund Hillary ve Tenzing Norgay bu alandaki unutulmaz isimler, çünkü dünyanın en yüksek dağının zirvesine ulaşmayı başaran ilk insanlar oldular. Edmund Hillary, sonrasında çok faydalı projelere de imza attı. Örneğin Nepal’in bazı bölgelerinde halk sağlığı ve eğitim ile ilgili çok önemli çalışmalar gerçekleştirdi. O yüzden çok saygı duyulan biridir. Ama onun dışında çok farklı teknik seviyelerdeki tırmanışları yapan, özellikle Alplerde çok efsaneleşen isimler var. Reinhold Messner örneğin Everest’in zirvesine ilk solo ve oksijen desteksiz tırmanışı gerçekleştirdi. 1997’de bir çığda hayatını kaybeden ve iyi de bir arkadaşım olan Anatoli Boukreev yaşadığı dönemde dünyanın en güçlü dağcılarının başında geliyordu. Bu tür isimler çok var dünyada. Ama Edmund Hillary gibi ilk olursanız, sonsuza kadar ilk kalırsınız. Bu çok özel bir şey, ikinci, üçüncü, beşinci belki çok daha farklı ve zor bir rota kullanarak tırmanışı gerçekleştirmiş olabilir ama ilk olmak tarihe adınızın yazılması demektir.
Doğa sporlarına ilgi duyanlar ya da bu işle profesyonel olarak ilgilenmek isteyenlerin ilk başlangıç noktası ne olmalı? Bir derneğe mi üye olsunlar örneğin?
Türkiye’de dağcılıkta üniversite kulüpleri çok etkili. O yüzden üniversiteye girdiklerinde kulüpleri araştırmalarını öneririm. Üniversite fırsatı yoksa yine doğa sporları, dağcılık, yamaç paraşütü ve benzeri konularda faaliyet gösteren bağımsız birçok kulüp var.
“Var olan her şey, başka her şeyin de varoluşuna katkıda bulunur ve varolan her şey aslında diğer varolan şeylerle birlikte var olur ve her şey doğrudan ya da dolaylı bir diğeriyle etkileşim içerisindedir. Yaşamı, doğayı ve evreni her zaman bir bütün olarak algıladım…” diyorsunuz bir yazınızda. Küresel Isınma sorunu sizi yakından ilgilendiriyor. Doğa tahrip oluyor. On yıl önce tırmandığınız buzullar beş yıl sonra aynı olmayacak. Bu konuda bir çalışmanız var mı?
Bu gidişat ne yazık ki çok kötü ve kişisel kanatim olarak bireysel olarak yapacağımız şeyler durumu çok fazla değiştirmeyecektir. AKUT’ta küresel iklim değişikliği birimi kurduk. Ekibimiz bir sunum hazırladı, okullarda ve bazı toplantılarda bu bilgileri halkla paylaşıyor. Daha tasarruflu yaşamamız için birey olarak yapmamız gereken noktaları da içeriyor bu seminer. Küresel Isınma bugüne kadar dünya üzerindeki canlıların yaşadığı her şeyden daha tehlikeli bir süreç. Bu işin bittiği noktada bana göre gıda ve su sorunu, meteorolojik afetler ve toplu göçler olacak. Devamında bölgesel savaşlara kadar gidebilir. Dağlardaki buzul yapısı tabii ki değişti. Dağların yağış, tırmanışa uygunluk, çığ riski gibi genel bir rejimi vardır. Çoğu dağın tarihten gelen mevcut bilgilere göre oluşturulmuş çizelgeleri vardır. Ama küresel ısınmayla birlikte bu verilerin hepsi değişti. O yüzden dağlara giden herkesin çok dikkatli olması gerekiyor. Yeniden, hatta anlık gözlem yapıp tırmanışa geçilmeli. Eski veriler artık çok yanıltıcı olabilir. Eski üyelerimizden bir arkadaşımız Kanada’da bir tırmanış sırasında erken başlayan çığ sezonu nedeniyle hayatını kaybetti. Ölüm sebebi, küresel ısınmanın dağdaki rejim üzerindeki olumsuz etkisi oldu.
“Vatan Lafla Değil, Eylemle Sevilir” isimli kitabınız da raflardaki yerini aldı.
Bu diğer kitaplarımdan farklı bir çalışma oldu. 6. kitabımı hayatla, kendimle, herkesle ve herşeyle yaptığım bir 40 yaş hesaplaşması olarak hazırladım. Geriye dönüp baktığımda hayatımda yanlış anlaşılmış, eksik kalmış, zamanında kapatılamamış ne varsa onları teker teker ele aldım ve hepsinin çemberini kapattım. Ayrıca bir sivil toplum gönüllüsü olarak 1999 depreminden sonra ülkemizde yaşanan sosyal ve siyasi değişikliklere farklı bir bakış açısı sunmaya çalıştım.
Sürekli seyahat eden biri olarak, okuyucularımıza önce Türkiye’de, sonra dünyada “mutlaka görmelisiniz” diyebileceğiniz yerler neresidir? Nasuh Mahruki’nin gezi önerileri nelerdir?
Alaska, Avustralya, Himalayalar ve o coğrafyayı çok seviyorum. Türkiye’de Ege’ye bayılırım, Karadeniz’in Kaçkarlar Bölgesi de çok özeldir. İsviçre’deki modernliğin ve tarihi dokunun muhteşem uyumunu da çok sevdim. Aslında dünyadaki her bir köşenin kendine özgü, cazip ve mutlaka görülmesi gereken özellikleri var. O gözle, merakla, heyecanla, tutkuyla bakabilmek lazım herşeye…