Röportaj 6

Nasuh Mahruki Röportajı Gülengül Uslu

1999 yılında 45.saniye içinde yerle bir olan ve tahminen 18.000 yurttaşımızı kaybettiğimiz Yalova depremiyle tanıdık onu ilk . Türk insanının kahramanıydı o artık..Bir Süpermen gibi geldi Yalova’ya, enkaz altında kalan yüzlerce insanı ekibi AKUT’la beraber kurtarmak için günlerce aç susuz çalıştılar.

Evet, o kahraman Nasuh Mahruki idi.Türkiye ilk defa bu acı olayla sivil toplum örgütlerinin gücünü fark etti. Gözü pek, biraz cool, kendi halinde bir dağcıydı Mahruki..Öyle ki; Everest’e çıkan ilk Türk dağcı olduğunu öğrendik sonradan..Bütün flaşlar ona çevrilmişti. AKUT Kurtarma ekibi Türkiye’nin her yerinde hızla yapılanmaya başladı. Deprem bölgesi Türkiye, acı gerçekle yüz yüze geldiğinde mangalda kül bırakmayanlar sonradan yok olup gittiler. AKUT ise hala, insanları ve kurumları depreme karşı bilinçlendirme adına çalışmalarını sürdürüyor. Nasuh Mahruki, sessizce kitaplarını yazmaya devam ediyor. Son çıkan kitabında ‘’Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir’’ diyen Nasuh Mahruki, tüm birikimlerini bu kitabında toplamış. Olası bir İstanbul depremine karşı da son derece çarpıcı açıklamalar yapan Nasuh, Türk insanının depremden çok korktuğunu ve ciddiye aldığını, sorunu ise sistemin çözmesi gerektiğini belirtiyor. 1 milyon 200 bin konut bulunan İstanbul’da, en az 800 bin konutun büyük risk altında olduğunu da sözlerine ekliyor.

Türkiye 1999 depremi sonrasında AKUT’la birlikte sivil toplumun gücünü fark etti ve siz bütün Türk halkının kahramanı oldunuz. Gördük ki, deprem bölgesi Türkiye bu konuyla ilgili hiçbir yatırım yapmamıştı, bunun bedelini çok ağır kayıplarla ödedik..

Evet, maalesef bu Türkiye’nin çok acı bir gerçeği. Son 50 yıldır yaşadığımız dönemde, siyasiler ve bürokratlar tarafından akıldan, bilimden,sağduyudan uzaklaştırıldık. Tamamen günü kurtarmaya yönelik yaşadık.Ve, iyi insanlar varsa da beceriksizlikle, dürüst insanlar ise yeteri kadar mücadele edemedikleri zorluklarla karşı karşıya kaldılar. Son 50 yılda dürüst olmayan çok insan yer almış siyaset sahnesinde. Bizde onların bedelini ödedik ne yazık ki….Büyük bir birikim sonunda ortaya çıkan bir travma yaşandı Türkiye’de. Çünkü sonuçta, Marmara bölgesi artık herkesin bildiği gibi dünyanın en aktif fay hatlarından birinin üzerinde bulunuyor. Kuzey Anadolu fay hattı. Ve Türkiye, neredeyse bütün ağır sanayi yatırımını bu bölgeye yapmış. Bu tamamen 1950’lerin politik tercihinin sonucu aslında. Eğer daha akılcı, bilimsel ve sağ duyulu davranılsaydı bu yatırımlar ülkeye daha eşit dağıtılırdı. Fakat ne yazık ki, zamanında hiçbir şeyi hesap etmemişiz ki; 1999’da 45 sn. içinde bölge yerle bir oldu. Birde üstüne üstlük deprem bölgesi olduğu halde dayanıklı yapılar yapılmamıştı. Tabii ki, Türkiye çok büyük zarara uğradı. Şimdi oradan bir ders çıkartmak gerekiyor aslında. Ama, biz o dersi de doğru dürüst çıkartamıyoruz.Çok büyük bir birikim var ama o birikimi geri çevirmek çok büyük bir ekonomik gücü gerektiriyor.Ve, büyük bir siyasi idare ve toplumsal uzlaşış gerektiriyor.Bunların hepsi sağlanabilir aslında ama ortaya bir irade koyup yaratmanız ve vatandaşa çok iyi anlatmamız lazım. Bu işin sosyal ve ekonomik bir maliyeti olduğu anlatılmalı. Benim gördüğüm kadarıyla çok ciddi şeyler yapılamıyor.

Biz her şeyi çok çabuk unutan bir toplumuz. Acı tazeyken mangalda kül bırakmıyoruz ama sonuçta herkes her şeyi çabucak unutuyor!

Tabii, özellikle büyük kentlere çok göç alıyoruz.Türkiye’de plansız kaçak yapılaşma kontrol altına alınmadıkça bunu çözme şansı yok. Dünyada gerçekten nüfusu çok kalabalık olan kentler var ve bunlar suç kenti. Ve, İstanbul’da oraya doğru gitmek üzere. Bunun önlemini almak lazım. Biz her seminerde, İstanbul’un nüfusunu azaltmanız lazım diye söylüyoruz. 14 milyonun yaşadığı bir yerde ne asayişi sağlayabiliyorsunuz, ne kamu düzenini, ne de kaçak yapılaşmayı önleyebiliyorsunuz. Bu mafya düzenini de beraberinde getiriyor. Örneğin; Almanya’da hiçbir kentin nüfusu 3-4 milyondan fazla değildir.Adamlar sistemi öyle planlı yapmışlar ki, tabii 4 milyon nüfuslu kentlerde refah düzeyini de, insanların mutlu olmasını da çok rahat sağlayabiliyorsunuz. Bizdeyse, 14 milyon nüfusu olan bir kentte, üstelikte bu eğitim seviyesinde bunu sağlamak mümkün değil.

Türk halkı deprem konusunda ne kadar bilinçlendi ?

Türk toplumu depremden çok korkuyor ve çok da ciddiye alıyor ama bu sorumluluğu bireye yükleyerek altından kalkamayız. Bu korku bir çok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor, insanlar mutsuz. İstanbul’un çok tehlikeli bir bölge olduğunun herkes farkında ama ne yapılması konusunda çaresizler. Vatandaş olarak çok zor.Onu sistemin çözmesi gerekiyor. Yıllardır şunu söylüyoruz ; İstanbul’da, 50 yıldır kaçak yapılaşmadan kaynaklanan travmatik bir durum var. Bu 3-5 senede çözülmez ama 30 senede çözülür. Önceliklere göre, beşer yıllık eylem planları hazırlanır.Bunu öyle bir planlama ile yaparsınız ki; hükümetin veya belediyenin inisiyatifine bırakılmaz. Devlet politikası olarak yapılır, dolayısıyla hangi belediye ve hükümet gelirse aynı şekilde kararlar vermesi gerekir.

Olası bir İstanbul depremine karşı yöneticilerin başlattığı çalışmalar var mı ?

Bir çok çalışma yapılıyor. 17 Ağustos depreminde, Sivil Savunmanın personel sayısı 117 kişiydi, şimdi ise 2500 kişi. Silahlı Kuvvetler , arama kurtarma ekibi kurdu. Valilik ve Belediye’lerde AKOM’lar kuruldu. O zaman arama kurtarma ekibi bir tek bizdik şimdiyse 500 tane oldu .Sonuçta bir çok arama kurtarma ekibi kuruldu ama mevcut yapı stoklarını elden geçirmedikçe, ancak problemi sonucundan çözümlemeye çalışırsınız. Arama kurtarma ekipleri çoğalsın ama bir yandan da binaları elden geçirmemiz lazım. İstanbul’da 1 milyon 200 bin konut olduğu söyleniyor. Bunun 800 bini risk altında ve bunların hepsini elden geçirmeniz lazım. Hakikaten herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor ama problem büyük. Birkaç yılda çözülecek problemler olmadığı için uzun soluklu planlar yapmak lazım. Bizde uzun soluklu plan yapmak konusunda pek becerikli değiliz. Sıkıntımız o açıkçası.

Hükümetin önceliklerinden biri olması gereken bir konu bu..

İstanbul, Türkiye’nin finans motoru. Yani, Ankara Türkiye’nin beyniyse, İstanbul kalbi. İstanbul bir sıkıntı yaşarsa , Türkiye çöker. Dolayısıyla İstanbul’da bu ölçekli bir travmayı göze almamız lazım. Mutlaka, İstanbul’un yeniden yapılanması gerek.Zaten, İstanbul’daki yapıların çoğu 40-50 yıllık, kullanım ömrünü doldurmuş durumda. Bakın, Maslak bölgesinde yapılan gökdelenler çok da güzel oldu..demek yapılabiliyormuş.Yani, İstanbul’un bu gecekondu kültürsüzlüğünden kendini kurtarıp, modern bir finans motoru olabilecek bir kent haline dönüşmesi lazım. Yalnız, halkı doğru şekilde bilinçlendirmezseniz onlar buna tepki verecektir. Önce bir anlatma – öğretme süreci yaşanması gerekiyor ama biz o kadar kısa dönemli düşünen ve hareket eden bir toplumuz ki bir türlü yol alamıyoruz.

İzmir’de de sürekli sallanıyoruz..Buradaki yerel yönetimle birlikte bir çalışmanız var mı ?

AKUT’un, İzmir’de de güçlü bir ekibi var. Çalışmalar sürüyor. Bildiğim kadarıyla, Karşıyaka Belediyesi ile iyi ilişkilerimiz var.

Dağcılıkta o kadar çok ödülünüz var ki, bu sayfaya sığmaz. 94’de, Rusya’da aldığınız ‘’Kar Leoparı Ödülü’’var..95’de ’’Everest’e Tırmanan İlk Türk Dağcı’’sınız. Bu nasıl bir duygu ?

Ben profesyonel sporcuyum. 20 yıllık dağcıyım. Çok zevk aldığım ve iyi olduğum alanlar bunlar. Hedeflerimi hep çok üst düzeyde tuttum.Ve, bu alanda da benden önce bu seviyede işler yapan sporcu yoktu. Çok doğru zamanda, doğru yerde oldum açıkçası. Üstelik dağcılık konusunda yeteneklerim çok yüksekti. Bütün o ilkler ve başarılar da o sayede geldi.Çok zevk alarak yaptım, hedeflerime ulaştım. 6 tane kitap yazdım. Ve, bu sonuncusu ‘’Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir’’kitabım, aslında benim 40 yaş hesaplaşmam. Bu yaşıma kadar geçmişi şöyle bir oturup yeniden alıp, harmanladım. Kendimden bahsettim, AKUT’un tarihçesinden ve duruşundan çok detaylı bilgiler verdim. Özellikle 99 depreminden sonra, bize yapılan bir çok haksızlık ve kirli bilgi çalışması vardı. Onların hepsini belgeleriyle kitaba koydum. Kim, neden yaptı ve doğrusu neydi diye..Hakikaten, iyi bir hesap sordum kitapta. Bu deprem süresinde aslında şöyle bir teorim vardı..insanlara anlatmaya başladım artık; 17 Ağustos depremi bütün acıların ve kayıpların yanı sıra Türk toplumu için bir paradigma değişim fırsatıydı ki bu büyük travmalar sonrası olur . Fakat, o fırsatı biz ne yazık ki kullanamadık. Statüko müsaade etmedi. Bize bu kadar saldırılmasının bir nedeni de buydu. Çünkü, biz o zihin ötesi değişimini bir devrim gibi yapabilseydik eğer bugün bunları konuşuyor olmazdık. Bugün daha başka bir toplum olurduk. O günlerde aklı başında herkes aynı şeyleri söyledi: ‘’Depremin küllerinden yeni ve çağdaş bir Türkiye yaratmak ‘’. Bir yerlerde hata yaptığımız için, 45 sn.de 18 bin civarında yurttaşımız öldü ve 10 milyar dolarlarca para gitti. Yıllarca yapılan yanlış siyasetin yansımaları da bu oldu.Öyle siyasete böyle toplum oldu. O görgüye, kültüre ,eğitime bu çıkar.Toplum bunu fark etti ama neye yaradı. Zihin ötesi değişimle ilgili epey detaylı bilgi koydum kitaba hatta 20’den fazla aydın insandan alıntı da yaptım. O günlerde bu hatadan ders almaktı herkesin niyeti.

Peki, o insanlar nerede şimdi ?

O insanlar magazine yenildiler. Sonuçta bu planlı yapıldı. Toplumun beklentisi unutturuldu gitti.

Maalesef televizyonlar magazin programlarına teslim oldu !

Çok üzülüyorum, ne yazık ki geleceğimiz olan çocuklar bu tezgahtan yetişiyor. Onları yetiştiren anneler de bu programları izleyerek yetişiyor. Bu çok ciddi bir kayıp. RTÜK , AKUT’un kamu spotunu yayınlatmadı ama bu programlar yayınlanıyor. AKUT’un bağış toplamak için 40 saniye bir filmi var, izin verilmedi. Mahkemeyi kazandık, şimdi 200 milyonluk tazminat davası açtık RTÜK’e.