Röportaj 7
Öncelikle ünlü bir dağcı olarak tanıdığımız ve tüm dünyanın ‘Kar Leoparı’ diye adlandırdığı Nasuh Mahruki’yi birde bizim için anlatır mısınız?
İnsan kendini nasıl anlatır ki ? Genel olarak özetleyeyim. Profesyonel sporcuyum, yazarım, fotoğrafçıyım, motivasyon konuşmaları yapıyorum ve bir sivil toplum gönüllüsüyüm.
Güven ilişkisi olmadan hiçbir şey kalıcı ve sürdürülebilir olamaz.
Nasuh Mahruki ismi bir çok insan için güven ve sıcaklık çağrışımı yapıyor.Bunu nasıl başardınız?
Güven gerçekten çok önemli. Kitabımda da hem kendinize güvenin daha da önemlisi çevrenize güven verin maddesi var. Güven ilişkisi olmadan hiçbir şey kalıcı ve sürdürülebilir olamaz. AKUT’un beş temel değerinden üçü; insan hayatına değer vermek, gönüllülük, karşılıksız yardım severlik. Bu üç madde bizim operasyonel faaliyetlerimizle ilgili. Diğer ikisi dürüstlük ve güvenilirlik. Bu ikisi olmadan yani ahlaki ve sağlıklı bir temel olmadan hiçbir şey kalıcı ve sürdürülebilir olamaz. Bu yüzden de bu konuda tavizsiz olmaya özen gösteriyorum. Benim gibi düşünen arkadaşlarımla AKUT’u kurduğumuzda dürüstlük ve güvenilirliği en önemli yere oturttuk. Toplumunda bize bu şekilde yaklaşması beni çok mutlu ediyor. Güveni bir kez kaybettiğiniz zaman bir daha geri kazanmanız zorlaşır. Türkiye’nin sıkıntılarının temelinde de yurttaşla devlet arasındaki güven ilişkisinin oturtulamaması vardır. Bunun da tek çözümü adalettir. Osmanlı Devleti’nin 600 yıl ayakta kalmasının en önemli nedeni güvendir. Osmanlı Devleti’nde adalet mülkün temelidir anlayışı hakimdir. Yani adalet devletin temelidir. Adaleti devletten çıkarttığınız zaman o devlet çöker.
Takım çalışması ve liderlik hayatınızın her karesiyle bağdaşıyor. Peki Nasuh Mahruki içindeki liderlik vasfını ne zaman ve nasıl keşfetti?
Çocukluğumdan beri atılgan bir karaktere sahibim. Ama liderlik çok daha başka bir şey. Liderlikte diğer insanların enerjisini de sisteme dahil edip bu şekilde bir şeyler başarabilmeniz gerekiyor. Bunun için de örgütlü bir yapıya ihtiyaç var. Benim bu konudaki ilk deneyimim Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümünde okurken Doğa Sporları Kulübünde 3 yıl başkanlık yapmamdır. 1996 yılında AKUT’u kurduğumuzda Doğa Sporları Kulübündeki deneyimimin çok faydasını gördüm.
Dağda ve arama kurtarma çalışmalarında sonsuz güvendiğiniz, hayatınızı emanet ettiğiniz insanlar oluyor. Peki sizce iş hayatında insanın böyle kişilere ihtiyacı var mı ?
Her ortamda var. Dediğim gibi, ahlaki ve sağlıklı bir temel olmadan hiçbir şey kalıcı ve sürdürülebilir olamaz. Dağcılıkta ip arkadaşlığı vardır. Askerlikteki silah arkadaşlığı gibi. Bir ipin iki ucuna bağlanırsınız. Bunun anlamı öndeki ve arkadakinin hayatını birbirine emanet etmesidir. Birinin başına bir şey geldiğinde diğer ekip arkadaşının yapabileceği iki şey var. Ya uygun dağcılık tekniklerini kullanarak arkadaşının düşüşünü sonlandıracak ya da kendiside kazanın bir parçası olacak. Dağcılıkta iki kişi beraber kazanır ya da kaybeder. İp arkadaşlığı büyük bir güven ilişkisi çünkü hayatını emanet ediyorsun. AKUT’u da bu güven ilişkisi üzerine inşa ettik.
İş dünyasında güven ilişkisi çok daha önemlidir. Çünkü bu sefer işin içine bir de para giriyor. Bir takım sözler, taahhütler veriliyor. Bu sözlere güvenilerek başka sözler veriliyor. Yani karmaşık, etkileşimli ve çok katmanlı ilişkiler var iş dünyasında. Toplumsal yapı içinde herkesin dürüst olduğu birbirine güvendiği bir ortam oluşturulabilirse işte o zaman çok ileri gidilebilir.
Zirvede kalabilmenin yolu elde ettiğin zirveyi taşıyabilmekten geçer.
Sizce zirveye çıkmak mı, yoksa çıktığımız o zirvede kalmak mı daha zordur?
Esas itibariyle zirvede kalmak daha zordur. Yani başarıyla ve layığıyla o zirveyi taşımak daha zordur. Dağcılıkta tam olarak böyle değil çünkü bir tırmanış asla zirvede bitmez. Zirveden güvenli alana ininceye kadar enerjinizi, malzemenizi ve konsantrasyonunuzu en üst seviyede tutmanız gerekiyor.
İş dünyasında da başarılı bir iş yapmış olabilirsiniz ama bunun devamını da getirmeniz gerekir. Hayat süregelen bir şey. İnsan başarıyı yakalayabilir ama daha önemlisi o başarıya layık olmasıdır. Zirvede kalabilmenin yolu elde ettiğin zirveyi taşıyabilmekten geçer. Eğer her yönden zirveye layık bir insansan o zaman başarılısın demektir. Örneğin çok iyi bir sporcusun ama vergi kaçırıyorsun, böyle bir başarı yok. Zirvede layığıyla kalabilmek için bunların hepsinin bir arada olması gerekiyor.
‘Zirvede rüzgarlar sert eser ’derler. Everest’in zirvesindeki rüzgarlar mı daha sert eser, yoksa iş dünyasının zirvesindeki rüzgarlar mı ?
Türkiye dengesini kaçırmış bir ülke yapısal olarak bozukluklar var. Dağcılıkta en zor dağa bile çıksanız sürpriz yoktur. Rüzgar mı ? En serti eser. Soğuk mu? Kemiklerine işleyecek kadar soğuk vardır. Ama önceden bilirsin ve hazırlıklısındır. Şehir hayatındaki sıkıntılarda işin çok daha zor çünkü karşına çıkabilecek sürprizlere hazırlıklı ve donanımlı olabilmene imkan yok.
İnsan kendisini nasıl biliyorsa karşısındakini de o şekilde biliyor. Ben ilişkilerimi güven temelinde kuruyorsam verdiğim sözleri yerine getiriyorsam karşımdakinin de böyle davranmasını beklerim. Ama hayat ne yazık ki öyle değil. İş dünyasının çok katmanlı ve etkileşimli ilişkiler yumağı olması çok daha farklı sorunlara yol açıyor.
Doğada her şey bellidir. Göründüğü gibidir. Ama iş dünyası sürprizlerle doludur. Dağda işin içinde doğa vardır ama iş dünyasında işin içine insan aklı girer. İşin içine insan aklı girdiği zaman her şey çok daha farklı ve değişken oluyor.
‘Liderler büyük oynamalı ama boyundan büyük işlere de girmemeli’ diyorsunuz. Liderler bu ince ayırımı nasıl yapmalılar?
Tam öyle bir cümle kullanmıyorum ama şunu söylüyorum(?) sonuçta hepimizin bir potansiyeli var. Lider olarak bakarsak da liderin gücü ve yetkisi dahilinde bulunan tüm insanların toplam bir potansiyeli var.İdeal olan özellikle risk sürecini yönetirken o potansiyelin sınırları içinde kalmak. Senin potansiyelin belliyken potansiyelinin çok üstünde bir işe kalkışırsan sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsin. Potansiyelin sınırları içinde yada biraz üstünde risk üstlenilmeli. Potansiyel alanının dışında bir risk üstlenilmemeli ki riskin gerçekleşmesi halinde hareket edilebilecek bir oyun alanın olsun. Sınırlarını zorlayabilirsin ama onun da bir sınırı var.
Son kitabınızı okurken ’64 Adımda Başarının Yol Haritası’içerisinde ‘En İyi Ben’i Arayın’ maddesi çok dikkatimi çekti.Acaba siz içinizdeki en iyi ben’i bulabildiniz mi?
Zannetmiyorum. Sonuçta hayatın içinde bir sürü manevra bir sürü fırsat var. Bunların hepsinde en iyisini yaptığımı iddia etmem çok yanlış olur. Ama vardığım konum ve geldiğim yer itibariyle pişmanlıklarım yok. Zaten hayatımda pişmanlıklara yer vermemeye de özen gösteriyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Tabi ki bir takım şeylerin kayıpları, hataları oluyor ama bunlara da razı olmak gerektiğini düşünüyorum. Geldiğim yerden ve yaptığım şeylerden memnun ve mutlu olduğumu söyleyebilirim. Peki bu en iyisi midir? Tabi ki, hayır.
Hayatta zayıf ve ya hatalı adıma yer yok. Atarsanız bedelini ödemek zorunda kalırsınız.
Yüksek irtifa dağcılığında kazaların %40’a yakını zirve gününe yakın yaşanır. İş hayatımızda zirvelere yakın yerlerde bu tip kazalardan kaçınmamız için sizce nelere dikkat etmemiz, neler yapmamız gerekir?
Trafik kazalarında da bu böyledir. Bir yere varmak için saatlerdir araba kullanıyorsanız hem yorgunsunuzdur hem dikkatiniz dağılmıştır hem de bir an önce varmak için hız yaparsınız. Bunlarda felaketle sonuçlanabilir.
İşler iyi gidiyorken daha dikkatli olmak gerekir. Sona yaklaştıkça hata yapma oranı artar. Bu yüzden konsantrasyonunuzu, dikkatinizi ve özeninizi en üst seviyede tutmanız gerekir. Dikkatinizin dağıldığını hissettiğinizde dinlenmeniz veya ilave önlemler almanız gerekir. Kazaların ve risklerin her zaman gerçekleşebileceğini unutmamak gerekir. Hayat çok güzel bir şey ama çok kolay bir şey değil. Hayatı nitelikli ve kaliteli yaşamak için ok gayret göstermek gerekiyor. Hayatta zayıf ve ya hatalı adıma yer yok. Atarsanız bedelini ödemek zorunda kalırsınız.
Günümüzde insanların genel hatalarından biri de ,üzerinde yeteri kadar düşünmeden bir işe kalkışmasıdır diye düşünüyorum.Bireyler bu alışkanlıklarından kurtulup, b planı oluşturabilmeyi nasıl başarabilirler?
B planının çok rahatlatıcı bir şey olduğunun farkına varmak gerekir. B planı ekstra bir güvenliktir en önemlisi ne olursa olsun hareket kabiliyetinizi yitirmemenizi sağlar. Bir sürprizle karşılaşıldığında şoka girmeden bizim bu sürprize bir cevabımız var diyebilmek B planı sayesinde mümkündür. Şok anında kilitlenip kalırsınız. İş hayatında özellikle de ekonomik bir krizle karşılaşıldığında şoka girerseniz ve sizi güvenli bir şekilde o krizden çıkartabilecek bir B planınız yoksa o krizin etkilerini çok daha fazla hissedersiniz. B planının en büyük avantajı sizi şoktan kurtarması ve kriz anlarında kendinize hareket alanı bulup krizden kurtulmanızı sağlamasıdır.
Bir zirveye vararak aslında kendi içinizde bir zirveye daha ulaşıyorsunuz.
Son olarak ‘‘Zirvede Kendi içimizdeki Zirveye’’ ulaşmamız gerektiğini vurgulamışsınız. Kendi içimizdeki zirveye nasıl ulaşabiliriz ?
Bir sektörün lideri kendine hedef olarak koyduğu yere ilk ulaştığında şunu söyler : ‘Demek ki biz bu sektörün en iyisi olabiliyormuşuz.’ Daha sonra da şunu düşünür: ‘Demek ki daha iyisini de yapabiliriz.’
Ben Everest’in zirvesine vardığımda özsaygı, özgüven, kendine güvenme, kendini takdir etme gibi duygular yaşadım ve bunlardan en önemlisi farkındalık kazanmamdı. Zirveye ulaştığımda Everest’e bile tırmanabilecek kadar iyi bir dağcı olduğumun farkına vardım. Bu bana hayatın diğer alanlarında da başarılı olabileceğimin farkına varmamı sağladı. Yani bir zirveye vararak aslında kendi içinizde bir zirveye daha ulaşmış oluyorsunuz.