Seyir Defteri

Yelkenlide bir Kar Leoparı

Nasuh Mahruki

Dağcılık sporunda “Kar Leoparı” unvanını taşıyan Nasuh Mahruki, denizle, dalış ve yelkencilikle de yakından ilgili. “Yelkenle yol alırken motor kullanmıyor olmanız ve sadece rüzgarın gücüyle yol almanız çok karizmatik” diyen Mahruki ile Seyir Defteri okuyucuları için keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik

Dünyada çok az sayıda dağcının sahip olduğu “Kar Leoparı” unvanına sahipsiniz. Dağcılıkta gerçekten son derece etkileyici bir kariyeriniz var. Dağcılıkla ilk tanışmanız nasıl oldu?

Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Üniversitede 20 yaşımdayken duyuru panosunda “Dağcılık Klübü kuruluyor” ilanı gördüm. İlgimi çekti ve ilk toplantılarına katıldım. Dağcılıkla böyle tanıştım ve çok sevdim. Ardından mağaracılık, yamaç paraşütü, dalış vb. sporları da yapmaya başladım. Sonrasında zaten bildiğiniz gibi dağcılık hayatımda çok önemli bir yer kazandı; birçok dağa birçok kez tırmandım. Bunların içinde en çok bilinenleri elbette Everest ve K2 tırmanışları ve Yedi Zirveler projesi. “Kar Leoparı” unvanına gelince; Rusya Dağcılık Federasyonu’nun verdiği bir unvan. Sovyet Asya’da bulunan iki tane Tien Shan dağlarında üç tane de Pamir dağlarında bulunan 7 bin metreden yüksek dağlar var. Bu dağların tırmanışlarını tamamlayan dağcılara veriliyor. Khan Tengri, Lenin, Korjenevskoy, Communism, Pobeda’ya tırmandım. Bu unvanı 26 yaşında aldım ve henüz Türkiye’den tekrarı yapılmadı. Yedi Zirveler projesini tamamlayan dünyanın en genç dağcısı olmuştum, aynı zamanda Kar Leoparı unvanını alan dağcıların en gençlerinden de biriyim.

Son dönemlerde gerçekleştirdiğiniz tırmanışlardan bahseder misiniz?

Bu yıl Mayıs ayında AKUT Antalya Ekibi sorumlusu Yılmaz Sevgül’le birlikte Everest’e tırmandık. 5 yıldır bu yolculuğu düşünüyor, altyapısını oluşturmaya çalışıyorduk.15 yıl sonra yeniden orada olmak benim için çok heyecan vericiydi.

Sizi en çok hangi dağ tırmanışı heyecanlandırıyor?

Dünyada en önemli, zor ve tehlikeli tırmanışlardan biri olarak K2 Dağı kabul ediliyor. Benim en önemli dağcılık projem de 2000 yılında oksijen desteksiz olarak gerçekleştirdiğim K2 zirvesi tırmanışıydı. 1998 ve 1999 yıllarında hiç kimse K2 Dağı’na tırmanamadı. Son dört yıldır da bizim kullandığımız Abruzzi sırtı rotasından kimse tırmanamamıştı. Çok zorlu ve uzun bir tırmanış oldu. 2000 yılına kadar K2’ye tırmanan dağcı sayısı 164 kişiydi. 57 dağcı ise bunu denerken hayatını kaybetmişti. Ben K2’ye tırmanan 174’üncü dağcı oldum. Bugüne kadar K2’ye tırmanan dağcı sayısı yaklaşık 300 civarındadır. Everest’e tırmanan dağcı sayısı ise yaklaşık 4500. Aradaki fark da K2’nin ne kadar zor bir tırmanış olduğunun göstergesi.

Peki, Türkiyede?..

Türkiye’deki bütün dağların, yürüyerek klasik rotalarından zirvelerine ulaşılabiliyor. Fakat bu dağların zor rotaları da var. Mesela Büyük Demirkazık’ın kuzey duvarı gerçekten çok güzel; 600 metrelik bir duvara tırmanıyorsunuz. Ağrı Dağı’na kış tırmanışı ve Trans Kaçkar yürüyüşü de çok keyifli. Güvenlik nedeniyle gidemediğimiz yerler de var; mesela Cilolar gerçekten çok güzel. Bir kez zor da olsa izin almıştık tırmanış için, hazırlıklarımızı yaptık ama son anda iznimiz güvenlik nedeniyle iptal edilmişti. Umarım birgün o bölgedeki dağlarımıza da tırmanış gerçekleştirebiliriz.

Dağcılığa, dünyayı gezmeye hevesli insanlara neler önerirsiniz?

Seyahat müthiş bir öğrenme süreci. Başka türlü elde edilemeyecek birikim kazanmanızı sağlıyor. Belgeselde izleyebilir, kitapta okuyabilir, birinden dinleyebilir, fotoğrafına bakabilirsiniz… Orada olmak, deneyimlemek ise bambaşkadır. Tecrübe paha biçilmez değerdedir. Gezmeyi sevenlere ülkelerini, dünyayı, hayatı kendi gözleriyle deneyimlemeye devam etmelerini öneriyorum. Yoksa hayatı iş-okul-ev kısır döngüsünde ve gündelik koşturmalarla zamanın büyük kısmını da trafikte geçirerek yaşamış oluruz. Ve bir de bakarsınız yıllar hızla geçiverip gitmiş. Seyahati bir öğrenme süreci olarak görmek önemli; sadece sahilde güneşe uzanmak değil. Gittiğiniz yerlerde insanların yaşamlarını, alışkanlıklarını, geleneklerini, kültürlerini öğrenmeye çalışmak gerekli. 7 milyara yakın insan yaşıyor dünyada ve bambaşka kültürler var. Bugün yaşadığınız yerde değil de Moğolistan’da bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğinizi düşünün, bambaşka bir hayatınız olacaktı. Seyahat etmek, özgür, aydın düşünce, farklılıklara hoşgörüyle bakmak, çeşitliliğin içindeki bütünlüğü görmek ve öğrenmek için harika bir fırsat sunuyor.

Yelkencilikle de uğraştığınızı biliyoruz…

Amatör Denizci Yeterlik belgemi 18 yaşımda aldım. Aktif olarak yelkenciliğe başlamam ise üniversiteden sonra oldu. Cumhur Gökova’dan yelkencilik kursu aldım. Ülkemizin Ege ve Akdeniz kıyılarını yelkenle gezme fırsatım oldu. Bir dostumuzun teknesini Fransa’dan getirdik, Birkaç kez de Mısır, Beyrut, Kıbrıs, İsrail’e yelkenliyle gittik.

Yelkenle açıldığınızda size neler hissettiriyor? Denizin size hissettirdikleri nelerdir?

Yelkenle yol alırken motor kullanmıyor olmanız ve sadece rüzgarın gücüyle yol almanız çok karizmatik. Zaten seyehat etmeyi çok seviyorum, yelkenle yolculuk yapmak ise ayrı bir keyif. Denizin hissettirdiklerine gelince; bildiğiniz gibi deniz çok büyük bir kaynak ve dünyanın dörtte üçü denizlerle kaplı. Biz karaları gezmekle bitiremiyoruz, oysa deniz çok daha büyük. Bu yönüyle düşündüğünüzde son derece etkileyici. Dünyanın var olmasını sağlıyor, bir yandan hayatta birçok şeyi de kolaylaştırıyor. Dağları, ormanları, akarsuları nasıl seviyorsam denizi de öyle seviyorum.

Yelkenle dünya turu gibi bir projeniz var mı?

Elbette çok istiyorum. Ancak dünya turu çoz zaman alan, bütün hayat tarzınızı değiştirmenizi gerektiren ekonomik anlamda da çok iyi planlanması gereken bir şey. Henüz gündemimde böyle birşey yok.

Son kitabınız; “Kendi Everest’inize Tırmanın”… Kısaca kitaptan bahseder misiniz?

Kendi Everest’inize Tırmanın bir kişisel gelişim kitabı. Uzun zamandır istediğim bir projeydi. Altıncı kitabım olan “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir”i 2007’de çıkarmıştım. Kendi Everest’inize Tırmanın yedinci kitabım oldu. Benim için çok önemliydi, çok titizce, üç yıl gece gündüz çalışarak hazırladım. 15 yıldır zaten kişisel gelişime yönelik, takım çalışması, liderlik, motivasyon, hedef odaklılık konularında seminerler veriyordum, Bahçeşehir Üniversitesi’nde birkaç yıl ders de verdim. Bu birikimi kitaplaştırmayı istiyordum ve nihayet gerçekleştirdim. 64 maddeyle, kendi hayatımdaki adımlarla ilişkilendirerek kişisel gelişim yolculuğumu anlatıyorum. Başarıya ulaşmanın bir yol haritası var. Dünyada gerçek anlamda başarıya ulaşan insanların birbirine çok benzer adımlar atmış olduklarını görürsünüz. Ben de kitapta bu adımları, dünyanın her yerinde geçerli olan 64 madde halinde anlattım. Herkes kendi içindeki gizli potansiyeli keşfederek gerçek performansa dönüştürmeyi hedeflemeli…

Genelde kişisel gelişim kitapları teorik ağırlıklıdır, yazarları konunun bilimine hakimdir, akademisyen diliyle anlatım vardır. Kendi Everest’inize Tırmanın adlı kitapta yazdığı herşeyi yapmış bir insan olarak anlattığım için farklı bir çalışma oldu. Yolu bilmekle yolu yürümek farklı şeylerdir. Özellikle gençlere yönelik olan bu kitapla okuyucuya vermek istediğim temel mesaj; hayatta değerli olan, herkes gibi olmak değil, kendin gibi olmaktır. Herkes kendini tanımalı, kendini keşfetmeli, kendi yolunu çizmeli, kendi Everestlerine tırmanmalı. Hepimiz birbirimize benzemeye başlarsak tektipleşiriz, sıradanlaşır ve değerimizi kaybederiz. İnsanın yaratıcı ruhu ve özgür iradesi için bu çok tehlikelidir.